[7]

284 32 11
                                    

"jeno!" diyerek sızlandım. "neden bu kadar aceleci olmak zorundasın?"

ağlamaklı bir ses tonuyla koluma yapışmış, köpek yavrusunu andıran gözleriyle kocaman bakıyordu. "hyung ne olur gelsen! hem bizimle daha sık görüşmek istediklerini söylediler, ayıp olur."

"bunun için evime kadar geldiğine inanamıyorum gerçekten." kaşlarımı kaldırıp kollarımı birbirine bağlayarak onu izlemeye başladığımda sırıtmış, bana sokulmaya çalışıyordu. "gelmesem sadece konuşarak seni ikna edemezdim ki hyung."

"şu anda da edemiyorsun, jeno."

"ama benim için çok önemli."

"sevgilin ve kardeşleriyle yemeğe gitmeyeceğim."

"hyung, lütfen!"

"hayır."

"lütfen!" bıraksam gerçekten ağlayabilirdi şu an. gerçekten artık ona inanamıyordum.

"tamam... tamam baş belası çekil üstümden. ya! lee jeno!"

tamam dediğim andan itibaren baya baya üstüme çıkmış yanaklarımla oynuyor, sarılıp öpmeye çalışıyordu.

"sen var ya, bir tanesin sen." sonunda onu üstümden ittiğimde ben hala sinirle bakarken, o gözleri görünmeyecek şekilde gülümsüyordu. sonunda dayanamayıp ben de gülmeye başladığımda kollarını belime sarmış, bu sefer düzgünce sarılmaya çalışmıştı. saçlarını karıştırıp sessizce konuştum.

"seni mutlu beni her şeyden çok mutlu ediyor jeno, inan bana. seni üzmelerine müsaade etme olur mu?" kafasını kaldırıp beni başıyla onaylamış, tekrar göğsüme yaslanmıştı.

bir süre öyle durduktan sonra kafasını kaldırıp muzip bakışlarını bana yollamıştı. "ee hyung." kafamı ne var anlamında sallayıp anlamaz bir şekilde ona baktım. "sen ve jaehyun hyung. tanrı aşkına, yan yana öylece otururken bile aranızda bir çekim olduğu hissediliyordu."

kafasına pek yumuşak olmayacak şekilde vurmuştum. "ömrümde bir kere gördüğüm adamdan bahsediyoruz." biraz sinirle söylemiştim.

"ha, daha fazla görürsen olur yani." yanımdan kalkmış yavaştan geri geri gitmeye başlamıştı. bir anda ayağa fırlayıp peşinden koşmaya başladım.

"lee jeno! bugün neden böylesin!? buraya gel!" peşinden koştura koştura hakaret ediyordum ama o sanki çok komik şeyler söylüyormuşum gibi kahkaha atmaktan koşamayacak hale geliyordu.

en sonunda yorularak kendini yatağa attığında yanına gidip onu gıdıklamaya başladım. jeno o an gözümde 10 yaşındaki küçük haline döndü ve onunla beraber ben de gülmeye başladım. odanın içini kahkahalarımız doldurdu, bizim içimizi ise huzur.

•••

jeno'yla beraber iki gün geçirdikten sonra yemek günü gelmişti. iki saattir ne giyeceğime karar vermeye çalışıyordum. normalde bir yemek için bu kadar düşünmezdim lakin güzel görünmek istiyordum. altıma siyah bir pantolon üstüme boğazlı bir kazak giymiştim, kazağın üzerine siyah blazer ceketimi giymiş, siyah sivri burun botlarımı ayağıma geçirmiştim. en sonunda aynanın karşısına geçip saçımı şekillendirip yüzümü biraz renklendirmiştim. takılarımı taktıktan sonra elime aldığım parlatıcıyla bir kaç dakika bakışmıştık. sürmeli miydim? çok mu fazla olurdu? kafamdaki soruları boşverip abartmayarak sürdüm. aynadaki görüntümden tatmin olduğumda beni bekleyen kardeşimin yanına adımladım. beni görür görmez ıslık çalarak bana bakmıştı.

"kim doyoung, bu gece peşine kaç kişi düşürmeyi planlıyorsun çünkü herkesin kapına geleceğine eminim."

gülerek söylediklerinden sonra gülmüş, tam ağzımı açıp cevap verecektim ki devam etti.

querencia, jaedoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin