[17]

331 28 29
                                    

uykuyla uyanıklık arasında yüzümde hissettiğim dokunuşlarla gözlerimi açmaya çalışmıştım.

henüz uyanmak istemiyordum, çok yorgundum, fazlasıyla rahattım ve bu şekilde kalmak istiyordum.

burnumda gezinen parmakla gıdıklanmış, yüzümü saklamaya çalışmıştım. sessiz bir gülüş kulağıma dolduğunda gözlerimi aralamıştım.

jaehyun'un gülümseyen dudaklarıyla göz göze geldiğimde aynı gülüş benim dudaklarıma da bulaşmıştı.

"günaydın." sesim gereğinden fazla kısık çıktığında boğazımı temizlemiştim.

"günaydın, güzelim. rahat uyudun mu?" kafamı sallayıp daha çok sokuldum, göğsüne.

"çok." çenemi göğsüne yaslayarak gülümseyerek ona baktım. dün gece yaşananların görüntüleri kafamda bir bir canlanıyor, vücudumdaki tüm kanı yavaş yavaş yanaklarıma topluyordu.

hafifçe doğrulup dudaklarına uzandığımda beni kabul etmiş, kendimizi acelesi olmayan yumuşak bir öpücüğün içine atmıştık.

dudaklarımızı ayırdığında beni yan tarafa nazikçe bırakıp üzerime eğilmiş boynuma, çeneme öpücüklerini bırakmış, kısık gülüşlerimin dudaklarım arasından çıkmasını sağlamıştı.

bir süre öylece yatmış, birbirimizi sevmiştik yavaş yavaş. lakin yalnızca kısa bir süre.

çünkü ten adında gerçekten ortam bozmaya bayılan bir arkadaşım vardı.

"kim doyoung!" bir anda evin içinde yankılanan sesiyle ikimizde irkilerek doğrulmuş kapıya bakıyorduk. nasıl girmişti bu evime?

"tanrı aşkına nerdes- aman tanrım! taeyong!" yatak odasının kapısını sert bir şekilde açtığında gözleri ve ağzı kocaman açılmış, bize bakıyordu. arkasından koşarak gelen taeyong bizi görünce girdiği gibi odadan çıkmıştı.

biz ise fazlasıyla şaşkın bir şekilde olanları izliyorduk.

"siz... biliyordum! bana nasıl anlatmazsın ha?!" nerden bulduğunu anlamadığım yastığı bana fırlattığında havada yakalamıştım.

keşke yakalamasaydım.

çünkü ten istediğini yapamamış olmanın verdiği sinirle üzerime atlamaya hazırlanmıştı ki arkasından gelen taeyong onu belinden tutup odanın dışına çekmişti.

"taeyong! bırak beni, bu bir savaş ilanı!"

"abartma ten. gel şuraya."

önümüzde olan biten her şeyi bir film gibi seyrettikten sonra dönüp birbirimize bakmıştık.

"vay canına..." jaehyun sessizce söylediğinde gülmeye başlamıştım. bir süre sonra odayı ikimizin kahkahaları doldurmaya başladı.

ten'in içeriden gelen sesiyle zorda olsa çıkmıştık yataktan.

öyle bir gecenin böyle bir sabahı olması... gerçekten ten her şeyi hissediyordu.

üzerimi giymeye başladığımda çıplak belimde hissettiğim kollarla sırtımı sıcak göğse yaslamıştım.

"şu an burdan ışınlansak ve seninle tüm günü sarılarak, herhangi bir yerde geçirsek. nerede olduğu fark etmez ya yıkık dökük bir kulübe, ya denizin kenarı ya da bir otel odası... neresi olacağı hiç önemli değil. sıcaklığını hissetsem yeterli." ara sıra dudakları boynumla buluşuyordu. kısık sesle söylediği cümleler kalbime ulaşmış, kelebeklerime çiçekler hediye etmişti.

kolları arasında dönüp ellerimi omzuna yaslayıp gülümsemiştim. "emin ol ben de isterdim. keşke öyle bir imkanımız olsa..."

"giyinemediniz mi?! ne bekliyorsunuz hala?" ten'in bağırışı evde yankılandığında gözlerimi devirip ağlamaklı bir ses çıkarmıştım.

querencia, jaedoOù les histoires vivent. Découvrez maintenant