Wonderland

30 4 1
                                    

Ten
Key ile konuşmamın üzerinden birkaç ay   geçmişti ve ben birkaç aydır her derse eksik girmeye çalışıyordum. Bu sayede tekrardan ders konusunda konuşmak zorunda kalmıyorduk. Ama sadece çalışıyordum çünkü bu çok zordu. Bildiğim şeyleri tekrar dinlemek zordu ama bilmediğim şeyler için çalışmak daha zordu. Eğer Key'in sinirlenmeyeceğini bilsem çalışmazdım bile. Kitapları görmek başımı ağrıtıyordu.

Son dersin bitiş zilini duyunca hızlıca çantalarımı aldım ve pratik odasına koştum. Günün en sevdiğim zamanı Winwin ile pratik odasında dans ettiğimiz zamandı. Oda fazlasıyla genişti ve bir duvar tamamen ayna ile kaplanmıştı. Odanın arkasında telefonlarımızı bağlayabileceğimiz bir hoparlör bulunuyordu. Susadığımızda veya acıktığımızda ise otomattan bir şeyler alabiliyorduk.

İçeri girdiğimde Winwin daha gelmemişti. Hemen bir şarkı açarak ısınma hareketlerine başladım. "Ben geldim." Winwin'in sesini duymamla başımı kaldırıp ona baktım. "Neden geç kaldın?" Eşyalarını yere bırakırken beni cevapladı. "Hoca tuttu. Sen devam et. Ben yetişirim."

Çalan alarm sesiyle ısınma haraketlerini bitirip alarmı kapatmaya gittim. "Nasıl benden daha esnek olabiliyorsun?" Winwin'in sorusuyla ona döndüm. "Aynıyız. Sadece ben kısayım."

Winwin ile pratiğe devam ederken bu seferde Winwin'in alarmı çaldı. "Neden bu kadar erkene kurdun?" Şaşırarak sordum çünkü normalde çok daha uzun pratik yaparız. "Bugün cuma. Cumaları eve gidiyorum." Dedi ve eşyalarını toplamaya başladı. Bense hala pratiğe devam ediyordum.

Onun gidişinden sonra ne kadar geçmişti bilmiyorum ama Taeyong odaya geldi. O bana dik dik bakarken onu takmamak çok zordu ama ben başarmaya çalışıyordum. En azından müzik bitene kadar. En sonunda dayanamadığım için "daha ne kadar orada durmayı düşünüyorsun?" Arkama dönme gereği bile duymadım. "Çok odaklanmış görünüyorsun. Burada olduğumu nasıl anladın?" Bana o şekilde bakarken anlamayacağımı nasıl düşünmüş olması onun gerzekliğiydi. "Senin aksine Aptal olmadığım için anladım." "Aptal değilim. Sadece sen o kadar büyüleyiciydin ki aklımı başımdan aldın." Yine bu ses tonunu kullanıyor ve ben bu ses tonunu her duyduğumda etkileniyorum. Yine de iğrenmiş bir ifade takındım çünkü dediği şey çok klişeydi. "Flörtleşme konusunda kendini geliştirmelisin." En sonunda ona dönmeye karar vermiştim. "Flörtleşmiyorum. Seni görünce aklıma geleni söyleme ihtiyacı duyuyorum. Gerçekten büyüleyici dans ediyorsun." Şimdi ona göre bu flörtleşme değilmiş. "Devam ediyorsun." Daha fazla pratik yapmaya devam edebileceğimi sanmıyordum. O yüzden eşyalarımı almaya gitmeye karar verdim. Taeyong ise hala gözünü kırpmadan beni izliyordu. Başka biri olsa acayip rahatsız olurdum ama o olunca tuhaf bir biçimde  o kadar da rahatsız edici gelmiyordu.

Telefonun sesini duymamla adımlarımı hızlandırdım. Arayana baktığımda Taeyang'ın aradığını gördüm ve bu tuhaf bir şeydi acaba yanlışlıkla falan mı aramıştı. "Alo Taeyang." "Ten acilen okul kapısının önüne gelmelisin. Doyoung bayıldı." Acayip endişelenmiştim. Doyoung'ın çok sık hastalandığını bakıldığını falan biliyordum ama yine de endişelenmeme engel olamıyordum.

Üstümdeki terli kıyafetleri ya da eşyalarımın tamamını pratik odasında bırakmış olduğumu umursamıyordum. Koşabildiğim en hızlı şekilde okul kapısına doğru gidiyordum ve giderken bir sürü kişiye çarpıyordum. Taeyong ise arkamdan bana yetişmeye çalışıyordu. Bunu beni takip eden ayak seslerini duyunca fark etmiştim.

En sonunda kapıya ulaştığımda Taeyang'ın arabada olduğunu gördüm. Hemen arabanın kapısını açıp içeri girdim. Benim içeri girmemle Taeyong'da içeri girdi. "O neden burada?"Bunu ben de bilmiyordum ama merak edecek durumda da değildim. "Doyoung nerede?" "Evde. Ne sanıyordun seni bekleyecek durumda olduğunu mu?" Bize anlamaz bakışlar atan Taeyong'a döndük. "Neden buradasın?" Taeyang sorusunu bir kez daha yineledi. "Ten'in yanındaydım. Bir anda koşmaya başlayınca takip etmem gerektiğini düşündüm. Ne oldu peki?" Doğal olarak ne olduğunu ve nereye gittiğimizi bilmiyordu. "Doyoung bayıldı. Biz de yanına gidiyoruz." "İyi de o hep bayılmıyor mu? Hem Ten ne alaka?" Hadi ya biz bilmiyorduk bunu."Bu hep salak mıydı? Yoksa yeni özellik mi?" Taeyang bana sordu. "Nereden bilebilir ki? Yani benimle ilgili kısmı yoksa ben geldiğimden beri gerizekalı. " "Ah bekle sen bilmiyorsun. Ben belki Doyoung söylemiştir sanmıştım." Doyoung bana neyi söyleyecekti. "Neyi?" "Sen normalde gelmiyordun." "Nereye gelmiyordum? Yangie bilmece gibi konuşma." Harikalar diyarında her zaman bilmeceler vardır ama böyle değil. "Buraya gelmiyordun. Ncity'e. Seçilen çocuklar arasında yoktun. Doyoung senin olup olmadığını öğrenmek için Taeyong'u aradı. listede senin olmadığını öğrendiğimizde Taemin senin gelmen için Taeyong'u tehdit etti." Doğru mu bunlar der gibi Taeyong'a baktım. O da kafasını salladı. Babam beni seviyordu. İnanılmaz mutluyum ve bu yüzüme yansıyordu. Sadece eğer benim için bunu yaptıysa Chani için neden yapmadı? "Yani böyle bir durumu seni de ilgilendirdiğini anlayacak kadar ailemizi biliyor." Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi anlamadım ama Taeyang'ın ses tonuna bakarsak kötü bir şey. "Ayrıntıları bilmiyorum. Neden böyle bir şey yaptığınızı? Doyoung'ın beni başka bir şey için aradığını sanmıştım. Kimlerin geleceğini öğrenmek için değil."Taeyong'un sözlerine karşılık Taeyang omuz silkti. Ardından uzun bir sessizlik oluştu sanırım herkes öğrendiklerini sindirmeye çalışıyordu. Ben ise üstümün leş gibi olduğunu yeni fark etmiştim. O yüzden sihirle üstümü düzelttim. Ve Taeyong'dan kınayıcı bir bakış aldım. Hala etrafımda sihir yapılmasından rahatsızdı.

Descendants Donde viven las historias. Descúbrelo ahora