2- Sonic Boom mevzusunda takılmak

4.7K 530 1.4K
                                    



"Siktiğimin Taehyun'u!" Elimde valizlerimle büyükannemin kapısında bir ayağım yeri döverken bir yandan da söyleniyordum. Bir de bana kalpsiz ve acımasız derdi. Kendisi bizi yolun ortasında bırakmış, hiç de umursamadan kendi yoluna bakmıştı. Tamam, bizzat yardım etmesini beklemek saçma olurdu ama en azından biraz insafa gelip, yolda kalmış iki misafir için birilerini gönderebilirdi. Bunu bile yapmadı. Yanındaki pembe saçlı oğlanla bastığı gibi gitti. Giderken yolu tozu dumana kattı tabii nispet yapar gibi. Bilmem kaçıncı gizli saklı kişiliğim Skins Effy ona orta parmak çekmek isterken yanımdaki adamın varlığı buna engel oldu ve yapmadım. Orada dakikalar öldürdük, bir saatin sonunda antika bir kamyonetin bizi görmesi ve en azından Taehyun gibi acımasız olmaması sayesinde ise asıl gideceğim yere güneş batmak üzereyken vardım.

Kapıda beklerken olan şeyleri düşündüm. Onunla bu kadar erken karşılaşmak beklediğim bir şey değildi. Gerçi karşılaşmak konusunda bile şüphelerim vardı çünkü ben tam üç yıldır bu kasabanın yabancısıyım. Hyuck'un "kötü düşünme, kötüyü düşünürsen kötü ayağına gelir" sözü defalarca aklımda oynadı ve bu beni Taehyun'u daha fazla düşünmeye itti. Sanki bunu bekleyen hayatın karması da, dakika bir gol bir misali belamı kasabanın girişinde gösterdi. Sıcak karşılanmayı aklımın ucuna getirmiyordum zaten ama daha ilk dakikalardan bana takındığı tavrı görünce bu yazın burnumdan geleceğini anlamam çok uzun sürmemişti.

Daha şimdiden belki de ben ondan erken davranmalıyım düşünceleri firar etti aklıma.

Omzum kahve meşe kapıya yaslı, ayaklarımla çoktan bir ritim tutturmuşken kapı açıldı. Görüş alanıma giren kırlarını kızıl saçlarında saklamış, ensesinde sıkıca topladığı saçları ve yaşını asla ifşa etmeyecek duru bir güzellikte duran kadın sayesinde yüzüm az önceki somurtkanlığından arındı. Büyükannem ellisinde manken gibidir. Hatta on sene öncesinde beni bu kasabada görenler büyükannemi annem sanmışlar. Sevgili merhum büyükbabacığım erken yaşta vefat edince, büyükannemin de adı çıkmış benim yüzümden. "Oğlun mu bu çocuk nerden çıktı diye?" Tabii o sıralar aklım pek basmadığından yeni yeni aklıma geliyor böyle şeyler ve biraz da hak veriyorum. Annem'den daha çok evlatlık yaptım ona.
Neyse.
Yaşlanmayan kadın esprilerini daha sonra yaparım diyerekten ellerimi bir hevesle omuzlarının üstünden sırtına doladım ve ufak bir farkındalık göğsüme ağrılar soktu. Çünkü üç sene öncesinde benim bu cılız kollarım sırtına dolanmaz, ellerim kavuşmaz ve büyükannem kollarımın altında bu kadar ufalmaz. Yine de duygu değişimi göstertecek tüm bu düşünceleri bir anlığına kafamdan atmak istedim ve ona daha sıkı sarıldım.

"Seni çok özledim büyükanne."

"Yalan söyleme itin çocuğu. Özleseydin daha erken gelirdin." Bahsettiği itin annem olduğunu söylemek istemiyorum çünkü kendisinin sevgi dili bu ve ben yaklaşık on dokuz senedir alışkınım. Yine de kıkırdamadan edemedim. Ağzım kulaklarımda ve ellerim suratında, gözlerine baktım. Sarılmayı bırakıp o da yüzümü ellerine aldığında, alayını kamufle etmeye çalışan dolu gözlerini gördüm.

Eğer on yaşında, pantolonu kıçında durmayan o çocuk olsaydım belki ağlamaya başlardım.

"En sevdiğim büyükannem benim! Ben gelmek istedim ama annem işte... yaz okulları falan derken gönderemedi." Topu anneme atmak iyi fikirdi bence.

"Ben senin kanını biliyorum. Annene suç atma hiç.

"Ee annemin oğluyum ben de işte." diyip omuz silkmeme güldü. Birkaç kez daha yüzümü sevmeye devam ederken (yanaklarımı kıstırıp sıkmak) aklına yeni gelmiş gibi sağına soluna bakındı ve babamın çok saygıdeğer arkadaşı amcayı göremedi.

"Tek geldiğini bilseydim birini gönderirdim yanına."

"Pardon bayan da, sence beni karşılamaya gelecek bir deli yürek var mıdır burda?" Sanki nispet eder gibi göğsüme bağladığım kollarımla beraber yeri dövdüm ayaklarımla. Zamanında da milletin çoluğunu çocuğunu dövmüştüm bir de. Aramızda kalsın, Choi Beomgyu'yu çok iyi tanır kasaba. Bu yüzden çok da sevildiğim söylenemez.
En başından beri söylerim, ben altın çocuğum ve kendime taktığım bu ünvanla gurur duyarım. Tabi buranın yerlileri benimle pek aynı fikirde değiller. Onun yerine "Choi Teyzenin kafayı yemiş torunu." derler.
"Altın çocuk ALTIN ÇOCUK! Korkmuyorum silahından." diye hayali bir laf asılı kapımızda.
Fakat korkun benden. Benden de silahlarımdan da. Büyük ihtimalle yedim'de ne isem yetmişimde de o olacağım için, kasabadakiler hâlâ hoşlanmıyor benden ve zavallı büyükannem bu bilgiyi sineye çekiyor.
On iki yaşında, aklı kesen koca adam olmuşken bile, dövdüğüm sıska bir oğlanın annesine karşı beni savunurken, o zamanlar da bir melek olduğumu düşünüyordu.

yüreksiz kavgaların ziyanı -taegyuWhere stories live. Discover now