21- nazlan, sitem et, kırıl bana

3.6K 392 1K
                                    


Medya: Fleurie - Love and War

Bazen dakikalar çok kısa sürer, bazen de mutluluk getirmesi umuduyla yüzyıllar alır gibi gelir. Ben de dakikaları uzun yaşayanlardandım. Tek başıma kalıp uzun uzun düşünmekten keyif alırdım. Kendimle yalnız kalmaktan ve kesintisiz düşüncelerimin iplerinin uçlarını bağlaya bağlaya sürer giderdim. Tam da o anı yaşıyordum. Deli gibi saymadım ama sanırım bir otuz dakika öylece kaldım ve düşündüm.
Kafamın içinde sarışın çocuğun dedikleri dönüp durdu. Benim kabullenmeyişlerim vardı. Peki ama neyi? Bana hisler beslemesini mi yoksa hiç haberim olmadan büyük bir hastalığı geçirmiş olması mı? Tüm bunlar olurken ben kör veya sağır değildim. Bu yüzden şu an duyduğum ağır vicdan azabı beni olduğum yerde daha da küçültüp saçma bekleyişlere sürükledi. Beni son kez ağlattıktan ve kapıyı suratıma kapattıktan sonra arkasına bakmadan gitti. Olduğum yerde çöküp kendi kendimi avuttum ve tüm bunların kötü bir şaka olmasını diledim.

Onun beni seviyor oluşu yüzüme çarpıp kocaman bir farkındalığa varmama neden oluyordu. Bunca zaman nefreti tek başıma yaşamıştım. O da ben de tek duygu içerisinde dönüp dolaşmışız. Beni kandırmış ama en çok ben kendimi kandırmışım. Onun nefret adı altında beslediği sevgi duygusundan farklıydım ben. Nefreti kafamdan atmış olsam da ona aşık olmadım hiç. Onun ağzından da duymadım.
Son kez göz yaşlarımı akıttıktan sonra odadan çıkabildim. Biraz nefes alabilmek ve kafa dinlemek adına çekildiğim inziva daha kötü hissetmeme sebep olmuştu. O yüzden aşağı inmeden zar zor bulabildiğim lavaboda birkaç dakika daha geçirdim. Elimi yüzümü yıkadığımda suratımda Soobin'in sürdüğü o renkli göz farlarından iz kalmadı. Göz kızarıklığım kısa sürede geçti ama onun izleri silinmedi. Çok kafaya takmayarak iki üç kadehin etkisindeydim diyebilirdim. Ya da biraz ot çekmişimdir. Kimse bunu sorgulamayacaktı.

Aşağı indiğimde herkes bıraktığım gibi eğleniyordu. Hava daha da karardığından ortalık artık loş değil, ışıklıydı. Neon boya ile kaplı insanların üstündekiler leke gibi duruyordu. Gözlerim üstlerinde gezinirken onları eleştirmek kendimi daha çok benliğime itti.

"Beom!" Gürültüden zar zor algıladığım ses başımın arkaya doğru dönmesine sebep verdi. Ceketinin metallerine çarpan ışıkları yansıta yansıta yanıma geliyordu. Geldiğindeki yapılı saçları yerinde yoktu. Dağılmıştı ve gözümde artık daha serseriydi.

"Vay canına." diyip yüzüme dikkatlice baktı. Yaptığı hareket sonrası kendimi geri çekmemek için zor tuttum. "Partiye bu kadar çabuk kaynaşacağını düşünmemiştim. Malları nerden-"

"Esrar falan içmedim Hyunsuk. Sadece..." Ahh, az önce insanlara tam da bu şekil diyeceğimi söylemiştim. Demek ki yalnızca düşüncede kalacak kadar kötü bir fikirmiş. "Sadece alerji."

"Tam olarak esrar almış gibi duruyorsun. Ya da içmekten gözlerin yanmış gibi. Gerçi sarhoş gibi de değilsin. Hey baksana sen, ağladın mı?"

"Ne alakası var? Neden ağlayayım, ayrıca burda beni ağlatacak biri daha annesinin karnından doğmamıştır. Ben ağlamam ağlatırım. İstiyorsan üzerinde deneyelim."

"Tamam ikna oldum. Yeterince kafayı bulmuşsun." diyip elindeki içecekten içti. Ne olduğunu bilmiyordum ama burnuma dolan ekşimsi koku gayet tanıdıktı. Sarhoş birine kendimi sarhoş tanıtmam sorun olmazdı. En azından ağladığımı düşünmesinden iyiydi.

"Bugün niye burdasın?" Konuyu dağıtmak amacıyla sorduğum soru sonrası birkaç saniye bana baktı. Sonra yine önüne dönüp eğlenen kişileri izledi. Ağzındaki yamuk gülüş her zamanki gibi yerindeyken ben somurtuyordum. Normalde onun gibi olduğumu fark ettim. Ben de gülerdim, ben de insanlara yukarıdan bakardım ama bugün o gün değildi.

yüreksiz kavgaların ziyanı -taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin