12- top darbesinden daha çok acıtan şeyler de olabilir

3.8K 454 1.3K
                                    



Bir kere Taehyun bana "üzülmene dayanamıyorum" demişti. Hayır, bu geçenki gün dediğinden bahsetmiyorum. Söylediği bu söz yaklaşık beş sene önceydi ve ben çok iyi hatırlıyordum.

Yine birilerinin bahçesine dalmıştık. Bu sefer "herhangi biri" değildi. Bunun bilincinde olmamıza rağmen yine de yaptık çünkü çocuğuz ve canımız yalnızca olgunlaşmaktan kıpkırmızı kesilen o şeftalilerden istemişti.

Öylesine ortaya attığım fikire karşı çıkar diye düşündüm. Öyle de oldu. "Olmaz, başımız belaya girerse bu sefer paçayı kurtaramayız." demişti. Çekindiğini ve korktuğunu da dile getirdi ama ben onu ikna ettim. Belki bu zamanlarda olsak ikna yeteneklerim çok farklı olurdu, onu cesaretlendirirdim ama o zamanlar çocuk Beomgyu'idim ve hal tavırlarım oldukça farklıydı.

Ona "sen korkaksın, yapamazsın." dedim.

Erkek gururu denilen saçma şey midir nedir, ona denk geldiğinden beni şaşkına uğrattı ve teklifimi kabul edip o bahçeye daldı. O gidince içimin nasıl sıkıldığını hâlâ çok iyi hatırladığıma göre endişelenmişim bayağı. Demek ki bu yüzden peşinden ben de girmiştim. O ağaca beraber tırmanmaya çalışmıştık.

Ve canavardan beraber kaçtık.

Şu anda kendinden eser kalmayan küçük sığınağımıza gitmiştik. Ağaç eve... Sığınak diyorum çünkü gerçek bir anlamı vardı bunun. Bizi kimse kolay kolay bulamıyordu burada. Ev gibi hissettiriyordu, gerçekten duyguları olan bir ev. Belki de oraya bu denli bağımın sebebi buydu. Sanki orda olunca bizi kimse görmeyecek gibi geliyordu. Sanki felaketlerinin siyahlığına rengarenk perdeler açacakmışız da yeryüzündeki tüm kötülükler son bulacaktı.

Kaçışmalarımızın sonunu ağaç evde görünce (ç)aldığımız şeftalileri yemeye başlamıştık. Deli gibi bir korku ve titremenin panik hisleri çelimsiz, küçük vücutlarımızı daha terk etmeden biz şeftalilerin derdine düştük. İkimiz de gururumuza yedirip kolay bir şey olmadığını dile getirmedik ama Taehyun işte o gün gururundan ödün verip bana "çünkü senin üzülmene dayanamıyorum." demişti. Demesinin sebebi ise benim kan ter içinde kazandığım o çürük şeftaliydi. Ona hayal kırıklığıyla bakışım, asıl zafere ulaşamayışın hüznünü elimde somut olarak tutuşumdu. Nerdeyse ağlayacak bir şekilde elimdekini fırlatırken ağzımı bıçak açmadı. Surat asıp da Taehyun'u izleyip kışkırtmamıştım.

Fakat o benimle yiyeceğini paylaştı.

"Her ne kadar senin yüzünden kaçmaktan nefes nefese kalsam da al yarısı senin olsun." demişti. Çünkü ben üzüldüğümde bana kıyamıyormuş.

"Bana kıyamıyor" cümlesi o zamanlar benim için belki çok büyük şeyler ifade etmezdi. Çocuk aklımla algıladığım şey, Taehyun'a surat asarak moralini bozmam olabilirdi. Öyle de anlamış olabilirim. Fakat işler şimdi çok değişmişti. Yıllar sonra benzer cümleler onun ağzından çıkarken benim için artık büyük anlamı vardı. Özellikle Taehyun'un beni her seferinde aşağılaması, bana kötü davranması ve bana kötü sözler söylemelerinin arkasından sonra büyük anlamlar çıkarıyordum.

Benden nefret etmiyor oluşunun farkındalığı ve bu olayın gayet karşılıklı oluşu gibi.

Ama her şey anlattığım kadar basit değildi. Taehyun bana gelip "kalbin kırılacak diye ödüm kopuyor" dediğinde çok sakin karşılayamadım. Bu lanet hisler yeniden gün yüzüne çıktı ve onları engelleyemedim. Aslında engellemek istedim mi? diye sorulması daha makuldu.

"Yok beyler, olmuyor ya. Biz geri mi çekilsek ne yapsak?"

"Yemin ederim bunca geldiğim yolu sana sokar, eve de o yoldan dönerim haberin olsun."

yüreksiz kavgaların ziyanı -taegyuWhere stories live. Discover now