"Kayıtlar ve görüntüler telefonuna gönderildi, gerisi sende."
"Tamam ben hallederim de sen neden onun için bu kadar uğraşıyorsun?"
"Bunun bir önemi yok Alev, sen dediğimi yap yeter. Ben gece yarısı dönerim."
Kulağıma dolan konuşmalardan sonra gözlerimi usulca aralamış ve başımda kimlerin dikildiğine bakmıştım. Uğur bey kapıya doğru ilerleyip yeniden başımda dikilen Alev'e dönmüştü.
"Bu arada yanınızda en az üç adam götürüyorsunuz."
Alev başını sallayıp arkasından bakarken aralık olan gözlerimi tamamen açıp etrafa baktım. Arabada uyukladığımı hatırlıyordum ve sonrası yoktu.
"Nefes uyanmışsın."
Usulca yutkunup uzandığım yataktan doğruldum. Bakışları neşe doluydu ve sanki dün hiç bir şey yaşanmamış gibi heyecanla gözlerime bakıyordu.
"Günaydın." dedim arkama yaslanarak. Hemen yanıma oturup gülümseyerek elimi tuttu.
"Günaydın, nasıl hissediyorsun?"
Yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru çekip başımı iki yana salladım. Dün duyduklarımdan sonra kendimi nasıl hissedeceğimi bilmiyordum.
"Bilmiyorum, hem kötü hem berbat."
Bir anda sırıtınca bakışlarımı bal köpüğü gözlerine çevirdim.
"Kötü ve berbat aynı anlama geliyor."
Yanıt vermeden yeniden önüme dönüp ellerimle oynamaya devam ettim. Yüreğim öylesine yanıyordu ki hiç bir şey yapmadan bu yatakta günlerce yatabilirdim.
"Olanları duydum ve inan onun adına çok üzüldüm."
"Onun adına mı?" dedim ona bakarak.
"Evet çünkü senin gibi kendi kadar yüreği güzel kadını kaybettiği için onun adına üzüldüm."
Sözlerinin ne anlama geldiğini anlayınca acı bir tebessüm ederek yeniden önüme döndüm.
"Siz ne yaptınız? Aranız düzeldi mi?"
"Hayır, bu gidişle de düzelmez. Hem sen bizi boşver kalk bakalım."
Bileğimden tutarak yataktan kalktığında şaşkın bakışlarımı ona çevirdim.
"Nereye gidiyoruz?"
"Yeni bir başlangıç yapmaya."
"Alev öyle yorgunum ki-"
"Yorgun falan değilsin sadece depresyondasın. Şimdi kalk ve hemen bir duşa gir."
Zorla ayağa kaldırmış ve beni banyoya sürükleyerek kapıyı ardımdan kapatmıştı.
"Ben aşağıda kahvaltı hazırlarken sende üzerine düzgün bir şeyler giyin."
Kapının ardından neşeyle konuşarak gittiğinde derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Artık kendimde elimi kaldıracak güç bulamıyordum.
Kendimi zorlayarak üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp ılık suyun altına girmiştim. Bedenime damlayan her bir damla sanki alev topu gibi tenimi yakıp geçiyordu.
Ona karşı hissettiğim bütün duygularımdan öylesine pişmanlık duyuyordum ki...
Aşk aslında ölümle eş değer bir şeydi. Hayat sana iki seçenek sunuyordu; ya aşk, ya ölüm, ve sen 'aşk' seçiyordun, işte o an yüreğine düşen o ince sızı seni süründürmeye başladığı anda aslında iki seçeneğin de aynı olduğunu anlıyor ve seçtiğin seçenekten binlerce kez pişman oluyordun. Çünkü normal bir ölüm aşkın verdiği acıdan daha azdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FARAZİ- Kırmızı Damlalar (Kırık Hayaller Serisi II)
ChickLitHayatı iki kelime ile anlatmamı istedi. "Kırmızı damlalar." dedim. Çünkü hayatımda kırmızı damlalardan başka bir şey yoktu. Hayatımı iki kelime ile anlatmamı istedi. "Düş kırıklığı." dedim. Çünkü neyi düşlersem hep bir engel çıkıyordu hayatıma. Uğu...