▪︎ get your lady by her toes ▪︎

746 84 43
                                    

Jungwon, nihayet kütüphaneye vardığında vakit akşamüzeriydi. Alması gereken kitabı bulma umuduyla kütüphanenin kapısını çekti ve kimsesiz masalar, raflarla dolu alana bakındı. Gerçekten dedikleri doğruydu. Buranın farkı bir havası vardı ve kimse de yoktu. Derin bir nefes aldı içinin ürpermesine izin vererek. Ardından kendini direkt rafların arasına attı.

Görünürde bir çalışan dahi yoktu ki bu da kitabı nasıl ödünç alacağı hakkında ufak bir kararsızlığa düşmesine sebep olmuştu. Kitabın isminin baş harfinin olduğu yere geldiğinde gözlerini iyice tek tek gezdirdi. Yaklaşık on dakika sonra içeri biri girince, dikkatli dağılmış ve giren kişiye doğru dönmüştü.

Bir kızdı. Telaşla arkasına bakıyor, ardından kütüphanede gözlerini gezdiriyordu. Onu bir süre raf arasından inceledikten sonra aldırmamaya karar vererek kitabına geri döndü. Çok geçmeden tanıdık ismi gördüğünde gülümsedi. Sandığı gibi onu bulmuştu. Ellerinin arasına alırken, bir yandan da kendiyle gurur duyduğunu belirten bir kaç kelime sıralıyordu.

Açıp, içini kontrol etmek istediği sırada yan tarafa doğru çekilmiş ve daha ne olduğunu bile anlamadan kütüphaneye ansızın gelen kızın dudaklarıyla kendininkini birleştirmişti.

Gözleri irileşirken, idrak ettiği olayla hızla karşısındakini itti. Birini öpmek, bu kadar kolay olmamalıydı. Kaşları çatık bir şekilde, önünde mutluluktan ölmek üzere olan kızı izledi. Biraz farklı hissetmeye başlamış ve midesi bulanmıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sinirli bir şekilde konuştu. Hiç tanımadığın birini şak diye çekip öpemezdi.

"Ebe sensin." dedi siyah saçlı ve yerinde zıpladı. Ellerini havaya kaldırdı zafer kazanmışçasına. Sonra göğsüne vurdu birkaç kere. Aynı cümleyi yine söyledi. "Ebe sensin." kaşları olabilecek en fazla şekilde çatılırken, derin bir nefes alıp verdi çocuk. Kitabi bir saniye için rafa koyup, ciddi bir şekilde kıza bakmayı sürdürdü. "Ne demek istiyorsun?" az önce gerçekleşen olaydan dolayı, aralarında bir resmiyetin söz konusu olmayacağını bile biliyordu.

Başını iki yana salladı kız. Hala gülümsemesinden bir tık dahi silinmemişti. Gitmek için arkasını döndüğü sırada Jungwon peşinden gitti. Önünü keserek sordu. "Bu bir şaka mı? Demek istediğini anlayamadım." kız, kütüphaneden bir an önce çıkmak istediği için hızlı davrandı.

"Ebe sensin. Şimdi birini öldür." hemen ardından oğlanı iterek özgürlüğüne kavuşmuş, kafesten yeni çıkmış bir kuş misali kollarını iki yana açarak koştu. Arkasından baktı çocuk ama hala ne demek istediğini çok iyi anlamış değildi. Öldürmek mi? Neden birini öldürecekti? Alnına düşen kâküllerini geriye doğru atarak, kitabını bıraktığı rafa ilerledi.

Bir çalışan olmadığı için listeye kendi adını yazdı ve ardından kütüphaneden ayrıldı. Yaşadığı olaydan dolayı elleri ister istemez titriyordu. Orasının korkunç bir yor olduğuna kanaat getirmişti. Yutkunup, evinin yolunu sessiz bir şekilde yürüdü. Tek bir insana bile bakmadı.

Evine vardığında garip bir his vardı içinde. Bir şey istiyordu. Bir şey yapmak istiyordu ama ne olduğunu çözemedi. Terlemeye başladı. Soğuk soğuk ter akıttı. Salondan, annesine selam verip doğruca odasına gitti. Kapısını kapattı ve kitabı masasına bırakıp yatağına uzandı. Kendisi kuralcı biriydi. Dışarı çıktığı kıyafetleriyle asla evde bir yere oturmazdı. Ellerini yıkamadan rahat edemezdi. Ama o kadar tuhaf hissediyordu ki, bunu erteledi.

Tavanına odaklandı. Bir öpücük onu bu hale getirmiş olamazdı bu ilki değildi. Gözlerini kapattı. Elini alnına koyup sakinleşmeye çalıştı. Aniden, bastıran içgüdüyle yatakta doğruldu. Sırıtmak istiyordu ama neden bilmiyordu. Yaptı, engel olamadı isteğine. Sonra ayağa kalktı. Kendi iradesi değil gibiydi. Sanki biri onu kontrol ediyordu ama aklı hala yerindeydi.

Odasından çıktı. Merdivenleri tek tek indi. Salona geri geldiğinde annesinin film izliyor olduğunu gördü. En sevdiği filmdi, her zaman bunu dile getirdiğinden biliyordu. "Oğlum? Baban geç gelecekmiş. Sen aç mısın? Bir şeyler hazırlayayım mı senin için?" hayır anlamında başını salladı ve mutfağa ilerledi. Çekmecelerden birine ilerlerken, anlamlandıramadığı bir gariplik vardı kendinde. Çekmeceyi açıp içinden bir bıçak alırken, yadırgamadı kendini. Gayet normal geldi yaptığı.

Elindekiyle salona ilerledi ve annesinin hemen arkasında durdu. Kolunu yavaşça yukarı doğru kaldırırken, duyduğu gülme sesiyle kendine geldi. Annesi filmde espri yapılan bir sahneye gülüyordu. Gözlerini kırpıştırdı ve ne yaptığının farkına vardığında bıçağı aşağı indirdi. Bu hareketliliği duyan kadın, yine arkasını döndü ve elindeki bıçakla bekleyen oğluna baktı.

"Bıçakla ne yapıyorsun?" yutkundu Jungwon. Endişeliydi çünkü daha demin bunu yapmayı nasıl düşünmüştü aklı almıyordu. "Meyve alacağım. Sen de ister misin?" tebessüm ederek reddetti oğlunu. Ardından filmini izlemeye devam etti. Çocuk, hemen mutfağa gitti ve bıçağı yerine koydu. Derin bir nefes aldı. Az önce annesini öldürmeyi mi planlamıştı?

Onu daha da kötü yapan şey, giderek bu isteğinin artmasıydı. Elinden biz kaza çıkmadan evden gitmeliydi. Jake'i bahane etmeye karar vererek, telefonunu ve ceketini aldı. Evin kapısına doğru ilerledi. Aklındaki gibi, Jake ve diğerleriyle buluşacağını söyleyip annesine bir bahane uydurdu. Ama bir süreliğine eve gelmeyecekti. Önce nedenini bulması gerekiyordu.

Boş sokakta ileri geri gezinirken, bütün bu olanları kızın söyledikleriyle bağdaştırdı. Sonra hatırladığı kelimelerin dudaklarından dökülmesine izin verdi.

"Ebe sensin. Şimdi birini öldür."

tag, you're it ➵ yang jungwon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin