▪︎if she screams, don't let her go▪︎

604 73 17
                                    

O şey yine başlıyordu. Annesinin hemen yanında başlayan arzu, yine gelmişti. Birini öldürme arzusu, Jungwon'u tepeden tırnağa ele geçirirken genç çocuk kendini tutmaya çalıştı. Şu ebe işi yüzündendi hepsi. Çok mantıklı gelmese de, aklına yatırabildiği tek şey o idi. Derin bir nefes aldı. İnsanların yanından geçip gitmesini bekledi. Nihayet yine kendisi yalnız kalınca, yumruk yaptığı ellerini serbest bıraktı. Kendini o kadar kasmıştı ki, avuç içlerinde tırnaklarının yarattığı yaralar vardı.

Dudaklarını ıslattı. Gözlerini kısa bir süre kapatıp, içinden lanet okudu. Neden böyle bir şey başına geliyordu? Hepsi o kütüphaneye gittiği için oluyordu. Saçlarını karıştırdı ve oturduğu banktan ayağa kalktı. Daha tenha bir yere gitmeliydi. En azından içindeki bu hissin geçtiğine emin olana kadar eve gitme gibi bir planı yoktu. Aksi takdirde birine zarar vermekten korkuyordu.

Ormana karışan bir yola geldiğinde, burasının daha iyi olacağını düşündü. Çalıları bir sağa bir sola itti. Ardından kendisine yürümek için bir yol açtı. Dalları bir oraya bir buraya çekerek ilerlerken, duyduğu çıtırtılarla durdu. Ormanda genelde birinin olduğunu düşünmüyordu bu yüzden hayvan olduğunu sandı. Yavaşça bulunduğu yeri terk etmeye çabaladı. Aniden ona fırlatılan oku, kendisine saplanmadan hemen önce tuttuğunda nefes nefeseydi. Gözleri oktaydı ve nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu.

"Ebe sensin, değil mi?" duyduğu bir kız sesiyle arkasını döndü. Kütüphanedeki kız olmasını ummuştu, belki o zaman onu bu illetten kurtarabilirdi. Ama beklediğinin aksine o başka biriydi. Sarı uzun saçları ve yeşil gözleri vardı. Üzerinde farklı bir kıyafet vardı bu da pek kasabalı olmadığını gösteriyordu. Kaşlarını çattı Jungwon. Başına gelenleri biliyor olmalıydı ki, ona ebe diye seslenmişti. "Sanırım." dedi neler döndüğünden habersiz bir şekilde. Kız, elindeki ok ve yayı sırtındaki çantasında sabitleyip oğlanın yanına geldi. Önce gözlerine, daha sonra da dudaklarına baktı. Başını salladı. "Hala iyi durumdasın."

Jungwon, kendisine az önce fırlattığı oku verirken konuştu. "Ama az kalsın ölüyordum." gözlerini devirdi genç kız. Oğlanın yaşlarında olduğu belliydi. İkisi de üniversite çağıydı. "Sen ebesin, kendini savunabildiğin sürece ölmezsin." ebe olmanın tam olarak kendisine ne gibi getirileri vardı bilmiyordu haliyle sadece bakmayı sürdürdü. Okunu alıp, çantasına yerleştirdikten sonra elini tokalaşmak için uzattı. "Ben Vein." onu öldürmeye çalışan bu kızın ne diye kendini tanıttığını bilmiyordu ama yine de aldırmadı. Uzattığı eli sıkarak kendini açıkladı. "Henüz kendini kaptırmadığın için sana yardım edebilirim, ya da ikinci seçeneği de gözden geçirebilirsin." dedi her şeyden haberdar olduğunu belli ederek.

"İkinci şecenek ne?"

"Seni öldürürüm." ellerini hayır anlamında iki yana salladı ve birinciyi seçtiğini açıkça dile getirdi. Sonra biraz daha sakinleşmiş bir halde devam etti. "Şu anki bana ne oluyor?" dudaklarını büzdü Vein. Aslında evine gittiklerinde anlatma gibi bir planı vardı ama yol ortalama uzunluktaydı. Muhtemelen bu süreç ona yeter de artardı. Eliyle, yolu işaret ettiğinde Jungwon hemen onun yanından ilerlemeye başladı. "Ebe olmak demek, öldürme arzusunun sana geçmesi demek. Çok aldırma, bu kasabada yaşayan bir ihtiyarın laneti... Herkesi dolaşıyor işte." normal bir şeymiş gibi konuşması sinirini bozsa da, şu an ona yardım edebilecek tek kişi o olduğundan sinirlerine hakim oldu. "Peki bana nasıl yardım edeceksin?"

Gülümsedi. Anlatmak kolaymış gibi ellerini belinde bağladı. "Ben avcıyım. Senin gibi her ebeyi buluyorum ve etkisiz hale getiriyorum. Yani, ben ve benim adına çalıştığım kişiler için kolay lokmasın." yeşil çizmeleri ve yeşil pelerini ile adeta bir kahramanı andırıyordu ama kahraman olamayacak kadar zıt biriydi. "Hiç kurtulan oldu mu?" diye sorunca yutkundu Vein. "Daha önce hiç olmadı çünkü kurtardığım en erkenci kişi sensin." dürüt olması, hem kötü hem de iyi olmuştu. Yine de bir şey demedi ve başını sallamakla yetindi.

Vein, evine geldiğinde Jungwon'a döndü. Kapıyı açıp içeri girmesini rica etti. İçerisi daha çok sadece uyumak için sahip olunan evler gibiydi. Muhtemelen kız bütün vaktini dışarıda geçiriyordu. Ormanda olmasına rağmen geniş de bir evdi. İki tane odası olduğunu görmek oğlanı şaşırtan şey olmuştu. "Otur, sana geri kalan her şeyi anlatayım." diye belirtti genç kız ardından ok ve yayını yemek masasının üstüne bıraktı. Jungwon koltuğa otururken o da tam karşısında oturmak için sehpaya oturdu.

Önce nasıl başlayacağını düşündü. Derin bir nefes aldı ve birilerine anlatmak için yerinde saydığı olayı dillendirmeye başladı. "Yıllar önce bir ihtiyarın yaptığı bir lanet yüzünden, bu kasabadaki sayılı kişiler lanetlenir. Şanslıysan, seni kimse ebelemez. Daha çok eski kütüphanenin yakınlarında seni bulurlar. Oraya gittin mi?" başını evet anlamında salladı oğlan. Zaten oraya gitmese hiçbir şey olmayacaktı.

"Bu durumda benim görevim de, ebeler insan öldürmeden onları durdurmak. Kendileri için çalıştığım insanlar var ve onlar bana ebenin değişip değişmediğini bildiriyor. Sen olduğuna da onlar söyledi." aklında soru halinde kalan bir şey olmadığına emin olduktan sonra son cümlelerini sıraladı çocuk. "Öldürmek diyorsun... Öldüreceğim kişi belli mi? Öldürsem bu illetten kurtuluyor muyum?" başını hem evet hem de hayır dercesine oynattı. Sıkıntılı bir yüz ifadesi takınıp ellerini dizlerine koydu.

"Birini öldürdüğünde ebe gider ve rastgele birine konar. Ama sen bir katil olarak yaşamını sürmeye devam edersin. Ve eğer öldürdüğün kişiyi de tanıyorsan, çünkü kurbanı sevemiyorsun, o zaman ona vicdan azabı da eşlik eder. Anlayacağın, hayatını mahvetme istemiyorsan bundan kurtulman lazım."

"Tamam, o zaman bana nasıl yardım edeceksin?"

"Panzehir. Adına çalıştığım kişiler bunun için bir panzehir üretiyor. Ve merak etme güvenilir. Hazırlanması için bir haftası falan var, bu yüzden buradasın. Birine zarar vermeni engelleyebilecek biriyim. Burada kalman gerek." zaten eve gitmek gibi bir amacı yoktu. Haliyle teklifi kabul etti. Birinin canını yakmak hayatta istediği en son şeydi ve bir süre sonra seçim hakkı kalmayabilirdi. O yüzden Vein'e güvendi ve tekliflerini kabul etti. Kendisine yardım etmesine izin verecekti.

"Güzel." gülümsedi ve ayağa kalktı. "Merkezden senin için birkaç eşya isteyeceğim. Kendini evinde gibi hisset. Koridorun sağındaki ilk oda senin." salonla birbirlerine katık olan mutfağına ilerledi sonra. Yemek hazırlamak için bir sürü malzemeyi tezgaha döktü. "Aç olduğunu düşünüyorum?" diye sorarcasına baktığında Jungwon kısa bir süreliğine durdu. Tek bir kitapla hayatı nasıl değişmişti. Bunu soran şimdi tanımadığı biriyken, az öncesine kadar annesiydi. "Evet, teşekkürler." dedi annesine verdiği tepkiden farklı olarak. Daha sonra genç kıza yardım etmek için yanına gitti.

tag, you're it ➵ yang jungwon Where stories live. Discover now