0.5

80 17 35
                                    

MARINA - Venus Fly Trap
..

Karmakarışıktım. Beynim bile ne hissedeceğine, ne hissetmesi gerektiğine karar veremiyor gibiydi.
Aklım bulanık, bakışlarım titrek, nefeslerim seyrekti. O an ilk defa korktum. Bir daha böyle hissedemem diye korkudan elim ayağıma dolandı. Birkaç dakika, hayatımda sürekli tekrar etmesini isteyeceğim birkaç dakika o kadar da uzak değildi.

On dakika olmuş olmalıydı. Seokjin'in eve dönmesi, bizim ikimizin- daha doğrusu Taehyung'un hiçbir şey yaşanmamış gibi oturma odasına geçmemiz ve Seokjin'in tuhaf bakışlarına maruz kalmamız... Sadece on dakika önceydi.

Tek arkadaşım bu sarhoşumsu, sürekli sallanan bedenime dayanamayıp bana acı bir bitki çayı hazırlamış, zorla içiriyordu. Taehyung ise yalnızca saniyeler önce ayrılmıştı evden. Ayrılmadan önce attığı o soğuk bakışların rüyama gireceğinden oldukça emindim.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu huzur akan sesiyle.

"Ayıldım sayılır. Az sonra gider uyurum." dedim bir yandan esneyerek.

Seokjin başını sallayıp elindeki çay kupasını meşeden sehpanın üzerine koydu.

"O çocuk," sesi şüpheci çıkarken "Taehyung'du değil mi?" diye devam etti.

Başımı salladım. Elleri mavi kazağımın kol kenarlarında geziniyordu.

"Çizdiğin resimdeki kadar yakışıklıymış." Sesinde utanmaz bir tını vardı. Gözlerimi devirirken sinir olmuş bakışlarımı yolladım ona karşı.

"Sevgilisi olduğunu biliyorsun." dedim oturduğum koltuktan ayaklanırken. Kucağımda tuttuğum yastık yere düştü ve ben odama doğru ilerledim. Seokjin de beni takip ederken yatağıma girmemi bekledi. Yorganımı kaldırıp içine girdiğimde kalın örtüyü üstüme örttü.

"Sevgilisinin başka erkeklerle neler yaptığını biliyor mu acaba?" dedi kinayeyle.

Gözlerimi kapattım. O kızı, Yubin'i değil, Taehyung'u ve bana hissettirdiklerini düşünmek istiyordum. Seokjin de bunu hissetmiş gibi saçlarımın arasına sert olmayacak bir öpücük bırakmış kapıyı kapatarak odayı terk etmişti.
Ben de bitki çayının getirdiği mayışıklıkla uyuya kalmıştım.

...

Artistik anatomi dersinden çıkıp kafeteryaya, Seokjin ile buluşmak için ilerliyordum. Bugün hava diğer günlere nazaran serindi. Binanın ısıtması da buna tezatmış gibi bir işe yaramıyordu. Üzerimdeki siyah şişme montun fermuarını boğazıma kadar çektim.

Kafeteryadan içeri girmeme iki adım kala önüm tanımadığım bir çocuk tarafından kesildi. Elinde tuttuğu zarfı sertçe göğsüme bastırdığında arkaya doğru sendeleyip zarfı aldım. Almamla önümden çekilip başka tarafa gitmesi bir oldu.

Kimsenin göremeyeceği bir tarafa geçip zarfı inceledim. Siyah, mat bir zarftı. Üzerinde herhangi bir yazıya rastlamadım. Merakla hızlıca açtım zarfın ağzını. İçinden çıkan beyaz kağıt ve karşılaştığım yazı şaşkınlıkla etrafıma bakmamı sağladı.

Gözlerim etrafta dört dönüyordu kimin bunu gönderdiğine dair. Çıldıracak gibiydim. Hızlı soluklarım arasında sinirden ellerim titriyordu.

En son birkaç dakika önce uzaklaştığım kafeterya kapısında onu gördüm. Yüzündeki gülümsemesiyle saçlarıyla oynuyor, gözlerimin içine alayla bakıyordu. Yubin, ondan ölesiye nefret ediyordum. Bana son bir kez bakıp kapıdan içeriye girdi.
Benim de bakışlarım elimdeki kağıdı buldu tekrar.

'Sevgilimden uzak dur Jeongguk.'

Ne yapmaya çalışıyordu? Beni böyle korkutabileceğini mi düşünüyordu, ufak bir notla?

Consider It Done | TaekookWhere stories live. Discover now