2. Sezon / 98. Bölüm: Bu Bir Çözüm Yolu Mu, Yoksa Yeni Bir Hastalık Mı?

42 7 4
                                    

Yeni bölüm yayımlayamadığım için özür dilerim. Tatil yapmak için şehir dışına seyehat etmiştik. Tatil süresinde bu bölümün devamını yazamadım.

🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶

Japonya: Efendim, niçin böyle davrandığınızı şimdi daha iyi anlıyorum.

Japonya yerdeki çimenlerin üzerine oturdu. Uzun süreli bir yürüyüş onu çok yormuştu.

Osmanlı: Senden bir isteğim var, Japonya.

Japonya: Sizi dinliyorum, Efendim. İsteğinizi yerine getirmek için elimden geleni yaparım.

Osmanlı arkasını döndü ve çimlerin üzerinde oturan, Japonya'ya baktı.

Osmanlı: Türkiye'nin vücudundaki bu hastalık, ölümcül etkilere sahip.

Japonya bir an durdu. Bu cümle onun kalbine bir hançer gibi saplanmış, adeta nefesini kesmişti. Kalbi ağrımaya başladı. İstemsizce kalbinin üzerine dokundu.

Osmanlı: Bir sorun mu var?

Japonya: Ha-hayır. Niçin sordunuz?

Osmanlı: Yüzünde acı gibi bir ifade var.

Japonya: Ahhh!..

Japonya üzüntüyle başını eğdi ve yerdeki çimlere bakmaya başladı. Yeşil çimenler, sert rüzgarın etkisiyle savruluyordu. Çimenleri incelerken aralarında bu yeşil düzeni bozan, pembe renk bir bitki gördü. Üzüntüsünü bir yana bırakıp merakla o bitkiye yaklaştı. Bu pembe çanak yapraklı bir çiçekti. Yeşil çimenlerde arasında çok güzel görünüyordu. Japonya çiçeğe yaklaştı ve bu pembe çiçekle bir sırrını paylaştı.

Japonya: Türkiye'ye benziyorsun. Bu yeşil çimlerin arasında, onlar gibi olmayan büyüleyici bir güzelliğe sahipsin. Varlığın hemen göze çarpıyor. Diğerleri gibi olmadığın da hemen farkediliyor. Türkiye benim çiçeğim, yeryüzündeki en güzel çiçek. Fakat o çiçek hasta, sarardı ve soluyor. O güzel çiçeğin tekrar sağlığına kavuşması için bana yardım edebilir misin?

Osmanlı: Oğlum, bir sorun varsa bana söyleyebilirsin.

Japonya düşüncelerinden sıyrılıp usulca doğruldu.

Japonya: Hayır, Efendim. Sorun yok.

Osmanlı, Japonya'nın bu sözlerine inanmıyordu. Şüpheyle ona baktı.

Osmanlı: Az önce çiçek ile konuşuyordun.

Japonya acı bir şekilde gülümsedi.

Japonya: Sanırım... doğru söylüyorsunuz.

🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶🌊🛶

Osmanlı, parmağıyla karşılarında duran tepeyi gösterdi.

Osmanlı: Şu tepeyi görüyor musun?

Japonya: Üzerinde büyük bir söğüt ağacı olan tepeden mi bahsediyorsunuz?

Osmanlı: Evet, o tepeden bahsediyorum.

Japonya: O tepeyi özel yapan nedir?

Osmanlı: Türkiye'nin eski eşyaları o tepede, söğüt ağacının altında gömülü.

Japonya, bu sözü duyunca şaşkınlıkla Osmanlı'ya dönü.

Japonya: Çocukluğundan geriye kalan eşyaları mı?

Osmanlı: Evet, Türkiye'nin çocukluğundan kalan eşyaları.

Japonya: Türkiye, çocukluğundan geriye kalan eşyaları ve atını bulmak istediğini söylemişti.

Osmanlı: Atı mı? O atı, Türkiye'ye, dedesi hediye etmişti. Türkiye, atı daha küçük bir tay iken üzerine binmeye çalışmıştı. Tay onu taşıyamayıp ilerlemediğinde de atın hasta olduğunu söylemişti.

Japonya anlatılanlara güldü.

Japonya: Bunları söyleyen Türkiye mi?

Osmanlı: Evet, bunları Türkiye demişti. Fakat dedesi ona, atını iyi beslerse üzerine binebileceğini söyledi. Türkiye, dedesinin bu sözünün üzerine zamanının büyük bir bölümünü atı ile birlikte geçirmeye başladı.

Japonya gülümsedi.

Japonya: Türkiye'nin çocukluğunu merak ediyorum.

Osmanlı: Çok hareketli bir çocuktu, asla yetişkinlerin sözünü dinlemezdi... dedesi hariç.

Japonya: Türkiye, dedesinin çok saygı ve sevgi duyuyor olmalı.

Osmanlı: Evet, oğlum. Türkiye, dedesini çok severdi. Dedesinin vefatı, Türkiye'yi çok derinden etkiledi.

Japonya üzüntüyle başını eğdi.

Japonya: Türkiye, dedesini çok özlüyor. Sık sık dedesini rüyasında görüyor. Ayrıca yakın zamanda Gök'ün Bozkır'ına gideceğini söylüyor, bunları doğru mu?

Osmanlı derin bir nefes aldı.

Osmanlı: Ahh!.. Maalesef, bu sözlerin doğruluk payı var.

Japonya: Fakat anlamıyorum... Nasıl dedesinin düşüne girmesiyle... Offf!

Osmanlı, Japonya'nın omzuna elini koydu.

Osmanlı: Bu durumu çok düşünme. Vakti geldiğinde sana, bu durumun sebebini söyleyeceğim.

Japonya: Peki, Efendim.

Osmanlı: Seni buraya niçin getirdiğimiz tahmin ediyor musun?

Japonya: Türkiye'nin hastalığı hakkında konuşmak için getirmediniz mi?

Osmanlı: Hayır. Bir ilaç yapabiliriz. Ancak bu ilaç, Türkiye'nin hastalığını bitirmez; sadece bir süreliğine ilerlemesini ve daha fazla vücuda yayılmasını önler.

Japonya: Peki, bu ilacın etkileri nedir?

Osmanlı: İlaş hakkındaki sorun bu, yan etkilerinin ne olabileceğini bilmiyorum.

Japonya: Ama... ilaç, Türliye'nin ölümüne sebep olabilir mi?

Osmanlı başını olumsuz şekilde iki yana salladı.

Osmanlı: Bilmiyorum. Fakat ilacın Türkiye'ye faydası olabilir.

Japonya: Ancak ilacın zararı da olabilir.

Osmanlı: Kızımın hayatını tehlikeye atmak istemiyorum, Japonya. Fakat Türkiye'yi bu hastalıktan dolayı kaybetme ihtimalini düşününce, bu ilacı denememiz iyi  ir fikir olabilir.

Japonya: Haklısınız, Efendim.

Bir süre ikisi de konuşmadı. İlacın etkilerini düşünüyorlardı. İlk konuşmaya başlayan Japonya oldu.

Japonya: Efendim, yapacağımız ilacın yan etkilerinin ne olabileceğini bilmiyoruz. İzin verin, bu ilacı Türkiye'den önce benim vücudumda deneyelim. Bu şekilde ilacın ne kadar güvenilir olduğunu anlamış oluruz.

Osmanlı: Hayır, bunu yapamam! Yan etkilerini bilmediğimiz bir ilaçtan dolayı ne kızımın, ne senin, de de bir başkasının hayatını kaybetmesine neden olamam.

Japonya: Fakat Efendim... O hâlde ne yapacağız?

Osmanlı bir süre hiç konuşmadan düşüncelere odaklandı. Japonya, Osmanlı'nın ne düşündüğünü merak ediyor, ama bu konu hakkında hiçbir tahminde bulunamıyordu. Bir süre sonra Osmanlı düşüncelerinden sıyrılmayı başardı. Derin bir nefes alarak sözüne başladı.

Osmanlı: İlacı... İlk olarak kendi üzerimde deneyeceğim.

Japonya: Ancak Efendim-

Osmanlı elini yukarıya kaldırarak Japonya'nın konuşmasını durdurdu.

Osmanlı: Kızım için küçük bir fedakârlık bile yapamıyorsam, baba olmamın hiçbir anlamı yok.

Japonya endişeyle Osmanlı'ya bakıyordu. Osmanlı'nın yaşı "genç" sayılamazdı. Bağışıklığı genç ülkelerden daha düşüktü. İlacın yan etkilerine direnememe ihtimali de göz önünde bulundurulursa Osmanlı'nın bu ilacı kendi üzerinde denemek istemesi iyi bir fikir değildi.

Countryhumans 2020 >~< {2021} (2)Where stories live. Discover now