13

223 19 4
                                    

¤Endişelenme, henüz başlıyoruz. Çok daha kötülerini göreceğimize yemin ederim.¤ -Cruella de Vil

[Bölüm 13: Şeytanların Dansı]

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

[Bölüm 13: Şeytanların Dansı]

Moon Hyobin'den

"İşlerinden vakit bulabiliyor muydun sen ya?"

Sürtük Yoora'nın kurduğu cümle, zihnimin köşesindeki bozuk plağa takılmış gibiydi. Durmadan tekrar ediyor; öfkemi ona, yüze, bine katlıyordu.

Bir hışımla lavabodan çıktım. Çevremdekilerden soyutlanmıştım saniyeler içerisinde. Neler olup bittiğini hissedemiyordum. Tek yapmam gereken bunun sorumlusu olan piçi bulmaktı.

"Park Jimin!"

O, olanları kavrayamadan kolundan tutup dışarı sürükledim. Bugün için ekstra uzattığım tırnaklarımı çok kıymetli tenine batırıyordum iyice. Jimin zengin züppenin tekiydi. Benim hissettiklerimi asla yaşatamasam da ona bin kat fazla acı çektirebilirdim.

Kafenin arkasındaki cam kapıya ittim onu ve yakalarına yapıştım. "Senden nefret ediyorum! Bunu neden yaptın bana?"

Korkuyla duvara yasladığı ellerini ellerime çıkardı. Zorlukla nefes alıyor gibiydi. Konuşmadan önce gürültüyle yutkundu. "Ne, ne yapmışım ben?"

Yakasını bırakıp birkaç adım geriledim. Çok fena sinirlerimi bozuyordu böyle saf ayağına yatarak. Dizine sertçe vurdum ve "Sütten çıkmış ak kaşık mısın oğlum sen?" diye bağırdım.

Acıyla inlerken yere çöktü. Az önce vurduğum yeri tutuyordu. Ah, keşke küçük dostuna vursaydım da dünyaya kendisi gibi başka mahlukatlar getirmesini engelleseydim!

"İster ağla ister zırla, umrumda değil Park Jimin! Bana bir açıklama borçlusun!" Ne ara yanına eğildim ne ara suratını yumruklamaya başladım... Sinir harbimin arasına kaynayıvermiş herhalde.

"Dur, dur lütfen!" diye inledi bileklerimi tutmaya çalışırken. Başarılı olduğunu fark ettiğimde tepesinde oturuyordum. Yüzü, sahte olanları saymazsak, kan ter içinde kalmıştı ciddi manada. İkimizin de göğsü şiddetle inip kalkıyordu. Ellerimi çekmeye çalıştığımda izin vermedi. Yamukça sırıttı, ki bunu yaparken bayağı acı çekiyor gibi gözüküyordu, ve "Bu sefer ne yaptım Hyobin?" diye sordu usanmışlıkla. "Seni ağlatacak kadar ne yaptım yine?"

Belirttiği şeyle ellerim gözlerime gitti ansızın fakat bileklerimi tuttuğu için dokunamadım yaşlı yanaklarıma. Neden ağlıyordum ben? Sırrımı yaydığı için mi?

Beni sevdiğini söylediği halde bana değer vermediği için mi?

"Bırak beni." diye fısıldadım güçlükle. Dayak yiyen benmişim gibi canım yanıyordu. Göğsüm derin bir bıçak yarası açılmışcasına zonkluyordu.

it's time to go | JJKWhere stories live. Discover now