☺ Bölüm - 5 ☺

26.5K 1.9K 145
                                    

Arkadaşlar bölümümüz geldi... En çok yazmakta zorlandığım hikayem bu :) Çünkü hayatım boyunca pek romantik komedi tarzı şeyler yazmamış biri olarak iyi miyim kötü müyüm bilemiyorum. Bu yüzden yorumlarınıza çok değer veriyorum. Lütfen benden görüşlerinizi esirgemeyin. Ne düşündüğünüzü çok merak ediyorum.

Benim satırlarımı okurken gülebiliyor musunuz, ne biliyim size bir romantik komedi tadında mı bunların hepsini merak ediyorum ve sizlerden bu sorularıma cevapla birlikte uzun yorumlar ve bol bol beğeni bekliyorum..

Seviliyorsunu ♥ :)

-

Kısa biran onun iğrenç dudaklarının baskısına maruz kalsam da hemen kendini toparlayarak ondan uzaklaşmıştım. Öfkeyle onun ittim ve elimin tersiyle dudağımı sildim. Gözlerimin ateş saçtığından emin olarak onun soğuk kahverengi gözlerine baktım. ''Seni kendi ellerimle parçalarım çam yarması. O iğrenç dudaklarını benim dudaklarımdan uzak tut.''

İğrenir bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Bu durum beni daha çok sinirlenmeme neden oluyordu. Bir günde hayatım ancak bu kadar mahvolabilirdi. Tüm sosyeteye dedişkom yüzünden rezil olacaktım!

''Tadını beğenmedim.''

Öfkeyle yerimde tepinmemek için kendimi zor tutuyordum. Bu asker kaçağı herif kendini ne zannediyordu acaba? Şeytan diyor dünyaca ünlü bir markanın yeni sezon olan topuklu ayakkabımla onun değersiz beynini patlat! Ama ben yapar mıyım? Hayır. O kadar aklımı kaçırmamıştım. Sonuçta bir yanda dünya markası diğer yanda boş ve değersiz beyin... Mukayese bile edilmesini ayakkabıma hakaret sayardım.

''Senin beynini patlatırdım ama dua et ki ayakkabım dünyaca ünlü bir markanın yeni sezon ayakkabısı. Kıyamıyorum yani senin boş beynini patlatmaya. O yüzden fazla şansını zorlama çam yarması.''

Benim sözlerim üzerine sinirlenmek yerine dudakları alayla kıvrılmıştı. Bu durum ise beni daha fazla öfkelendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Resmen hakaret ediyordum bu adama niye böylesine umursamaz davranıyordu ki? Duygularını falan mı aldırmıştı?

''Anahtarı ver.''

Anahtarı mı ver demişti? Yok artık! Kesinlikle yanlış duyuyordum ben. Bu kadar da yüzsüz olamazdı değil mi?

''Ne dedin sen?''

''Anlamanda sorun mu var prenses?''

''Bana bak çam yarması haddini aşma!''

''Kes sesini. Anahtarı ver.''

Olabildiğince öfkeli bir şekilde ''Sen benimle böyle konuşamazsın.'' diye bağırdım. Benimle kimse böyle konuşamazdı. Dedişkomun bu kadarına da izin verdiğini hiç mi hiç sanmıyordum.

''Seninle istediğim gibi konuşurum.''

''Haddini aşma!''

Gerçekten sinirlenmeye başlamıştım. Tamam, şu saate kadar tam bir hanımefendi gibi davranıp bu adamı küçük görmemeye çalışmıştım ama bu kadarı da fazlaydı. Herkes yerini bilecekti. Onun gibiler bana hizmet etmek için vardı emir vermek için değil!

''Anahtarı ver.''

''Defol.''

''Anahtarı ver.''

''Defol dedim anlama özürlü müsün? Beyninde ki hücreciklerini de mi öldürdün yoksa? Hoş senin gibi birisinden başka ne beklenir ki?''

Oh, adam birde hücre katili çıkmıştı. Tam bir cinayet romanı için leziz bir konuyduk. Çam yarması ve kraliçeydi romanın adı da. Tabi burada ki katilin çam yarması öldürülenin ise kendim olduğumu söylemeye gerek dahi duymuyordum.

Fiyasko PrensesWo Geschichten leben. Entdecke jetzt