☺Bölüm - 19☺

21.4K 1.6K 128
                                    

Adam bu soru karşısında istemsizce durakladı. Mine'nin ses tonunda ki soğukluk bir yana gözlerinde gördüğü soğukluktu onu böyle durduran. Neden böyle bakıyordu ki? Evet, ona karşı bir oyun oynamıştı ve sonuna kadar da hak ettiğini düşünüyordu Mine'nin. Üstelik bu oyunun eninde sonunda ortaya çıkacağının da bilincindeydi. Beklediği bir soruydu aslında. Beklemediği Mine'nin kış ayazı gibi bakan gözleriydi.

''Oyun değildi... Sadece ufak bir ders...''

''Ne dersi?''

''Ukala burnunun sürtülmesi için ufak bir ders.''

Mine duydukları karşısında daha fazla sinirlenmesine hâkim olamıyordu. Aslında sinirlenmemesi gerekti. Umursamaması gerekti. Ama umursuyordu işte. Ve delicesine sinirleniyordu. Kendine gelmeye çalışarak kesik bir nefes aldı.

''Sen kimsinde bana ders vermeye çalışıyorsun?''

''Mine işte tam olarak bu yüzden sana ders vermeye çalıştım.''

''Ne saçmalıyorsun?''

Adam Mine'nin inatçı küçük çenesini kavrayarak ''Bu şımarıklığın için... İnsanlar küçük görmen yüzünden...'' diye bir açıklama da bulundu. Fakat Mine için bu açıklama hiçbir anlam ifade etmiyordu. Şımarık olduğunu hiçbir zaman saklamamıştı. Ve evet kendi seviyesi dışında ki hiçbir insan alakasını çekmiyordu. Hatta bazen kendi dışında hiçbir insan ilgisini çekmiyordu. Bunun için yapabileceği bir şey yoktu. Hayat o kadar kısaydı ki kendinden başka kimseye önem vermemesi gerektiğini düşünüyordu. Zamanında anne ve babasına çok değer vermişti... Onları her şeyden çok sevmişti fakat sonuç ne olmuştu? Gitmişlerdi işte. Bir daha kimse için aynı duyguları yaşamayı göze alamazdı. Bu hayatta bir tek dedesi vardı. Bir gün onunda tıpkı anne ve babası gibi bu hayattan gidecek olması gerçeği bazı geceler ağlamasına, uyuyamamasına neden oluyordu. Bu yüzdendi ya kendisi dışında herkesi yok sayması... Tabii bunu karşısında ki kişilik yoksunu olan adama anlatmayacaktı. Onu ilgilendirmeyen konulardı bunlar.

''Sana ne? Ben buyum... Seni ilgilendirmez! Bir daha haddin olmayan konulara karışma.''

Genç kadın sözlerini bitirdikten sonra çenesini Koray'ın elinden kurtararak koltuğuna iyice yaslandı ve tekrar elinde ki telefona odaklandı. Bu durum karşısında adam daha fazla sinirlense de sinirini yutmak zorunda kalarak arabayı çalıştırdı. Bu kadınla konuştuğu her zaman böyle sinir küpüne dönmesi normal miydi? Ya onu öptüğünde dudaklarında kalan bu eşsiz tat?

Koray bir türlü anlayamıyordu. Mine'nin tüm akşam ki siniri ve sessizliği bu yüzden miydi yani? Bir türlü kafasına yatmıyordu bu. Normalde böyle davranmaması gerekti. Hatta bu durumu niye bu kadar önemsediğini anlamıyordu bile. Bu planı kurarken kafasında Mine'nin hiç umursamayacağını bilerek kurmuştu ama öyle olmamıştı gerçekte. Mine düşüncelerinin aksine önemsemişti bu durumu ve şu an fazlasıyla uzak davranıyordu. Uzak? Onun uzak davranmasıyla adam niye bu kadar ilgilendiğini bilmiyordu. Anlayamıyordu. Bu prenses hayatına girdi gireli tüm dengeleri altüst olmuştu.

Yolun geri kalanı da sessizlik içinde sürüp durmuştu. Arabanın asfalt yoldan toprak yola girmesi ile Koray rahat bir nefes aldı. Şehrin kalabalığından ve soğukluğundan uzaklaştığının açık bir göstergesiydi bu yol. Hayallerinin yoluydu. Bir gün düşlerinde her şeyi bırakıp bir çiftlik evine yerleşmek vardı. Bunu yapabilir miydi bilmiyordu ama yapmak için elinden geleni yapacaktı. Çünkü ait olduğu yer burasıydı. O beton yığınları değil.

Arabanın camını açarak içeriye gece ve toprak karışımı kokunun girmesine izin verdi Koray ve bu kokuyu derin derin soludu.

İçeriye giren koku genç kızın alışık olmadığı bir kokuydu. Üstelik içeriye giren hava üşümesine neden olmuştu. Gündüzler ne kadar sıcaksa geceler de o kadar serin oluyordu.

Fiyasko PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin