2.KİTAP | 15.Bölüm: Çıkmaz

20.8K 1.8K 3.7K
                                    

Merhabaaa 🥰



15.BÖLÜM: ÇIKMAZ

Sen daha kıyameti bilmiyorsun. Seni tanıştıracağım cesetler var. Öfkemin karşılığını herkes görecek. İyilikten kimse anlamıyor, ateşimde yanacaksınız. Şş, konuşma. Anlatacaklarını Tanrı bile dinlemiyor. Budan sonra başına gelen her şeyi benden bilebilirsin. Hiç beklemediğin yerde bile, hepsini ben sağlıyor olacağım. Yukardan seni izleyecek ve cezanı vereceğim. Her seferinde, öncekiler yokmuş gibi. Bir gün çıkmaza düşersen, neden diye sorarsan, yukarı bak. Aklına bile gelmeyen yerdeyim. Nefes almana izin veren tek şey benim.

Derin, kaygı dolu bir nefes aldım.

Göğüs kafesim sürekli birilerinin avuçlarında ufalanıyordu. Nefes alamıyordum.

Gözümün önüne gelen sahnede Şebnem kanlar içinde yerde yatarken ben bir adamın canını alıyordum. Sonra yukarı bakan gözlerim, Azrail'le anlaşmaya çalışıyordu.

Ben ne yaptığımın gerçekten farkında mıydım? Ben kendime ne yapmıştım?

Artık yaptıklarım sadece beni değil çevremdekileri de mahvediyordu. Ben iyi olan kimsenin hakketmediği biriydim. Belki de bu yüzden Reha'yı sorun etmiyordum.

"Umutlanmasın diye. O vurulmadan önce nasılsak şimdi de öyle olacağız. Şebnem'in yanımda olmasını istemiyorum."

Gözlerini yoldan bir anlığına çekip bana baktı. Bir eli direksiyondayken diğeri ise bacağının üzerinde duruyordu. Dirseğini ortamızdaki kol koyma yerine yaslamıştı.

"Neden?"

"Sence neden? Benim yanımda olan birinin hiç gün yüzü gördüğünü gördün mü sen? Ah, hatta sen benim gün yüzü gördüğümü gördün mü hiç?"

"Bir yıl önce o karanlığa beraber yürüdünüz siz. İkiniz, yan yana. Şimdi gün yüzünden mi bahsediyorsun?"

Onları terk edilmiş bir hastanede kilitleyip gittiğimiz günden bahsediyordu. Oysa benim karanlığa yürüdüğüm ilk yer orası değildi. Ona gerçekten cevap vermek yerine tatsız bir alayla konuştum. ""Karın ağrın var gibi geldi bana. Yoksa buna kalp ağrısı mı demeliydim?" Kalp ağrısı fikrine katıla katıla gülebilirdim.

Sırtını iyice geriye yaslayarak koltukta yayıldı. "Mizahından hiçbir şey kaybetmemişsin." Arabanının hızı iyice artarken, motorun sesi yükseldi.

"Dur daha şaka yapmadım ben."

"Hadi ya, yapsana bana bir tane."

"Listeye yazdım adını. Sıran gelince sana da yaparım."

Gaza basmaya devam ederken dirseğinden kırdığı boştaki elini dizinin üzerinden kaldırarak benim bacağımın üzerine koydu. Derin bir nefes alarak ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. Diz kapağımın yanında duran elini yavaşça yukarı doğru kaydırmaya başladı. Baş parmağı bacağımın üstünde kalırken geriye kalan dört parmağı bacağımın iç kısmına sürtünerek yukarı çıkıyordu. Bacaklarımı birbirine bastırarak elini sıkıştırarak onu durdurmaya düşündüm, hemen sonra vazgeçtim. Eli yukarı çıkmaya devam ederken bacağımı hafifçe sıktı. Yüzünü bile çevirmeden, gayet normal bir şey yapıyormuş gibi yola bakıyordu. Elimle anlımı ovuşturdum.

Eli sonuna kadar yukarı çıktığında, artık çıkacak yeri kalmamıştı. Tam orada durdu. Bıçak kadar eksin bakışlarımla ona baktım. "Ama ben biraz sabırsızımdır..." dedi sakince.

Elinin varlığını umursamamaya çalıştım. O nasıl rahat oluyorsa, bende öyle olacaktım. Heyecanlandığımı düşünmesini istemiyordum. "Beklemeyi öğrenirsin. Tıpkı bir yıl boyunca intikamın için beklediğin gibi."

Parmaklarını okşarcasına hareket ettirdi. "O gün orada seni tehdit ederken bir yıl sonra bile alacağım intikamı düşünüp tedirgin olacağını düşünmemiştim." Tehdit ederken ne düşünüyor olabilirsin ki? O an beni vazgeçirmek istedi. Tehditle bunu yapabileceğini sandı. Benim hakkımda bilmediği bir şey daha... Şayet tehdit edilirsem, yapmayacağım şeyi bile yapardım. Beni durdurmak için tehditten fazlasına ihtiyacı vardı. Ancak sahip değildi.

"Düşünseydin etmeyecek miydin?"

"Hayır, edecektim."

"Beni tedirgine ettiğini sanacak kadar aptal mısın? olay ne biliyor musun Reha? Gelecek yumruk için hazır olmak." Evet, bir noktada tedirginlik diyebiliriz. Bunu sağlayan ona ait bir şeyden ziyade, belirsizlikti. Bana ne yapabileceğini bilmemek, sınırın olmayışı.

"Hiçbir şeyden korkmazsın yani. Gurur duyuyor musun kendinle?" Öylesine söylememişti bunu, sesindeki yargılayıcı imayı sezmiştim. "Nasıl bir soru bu?"

"Gayet basit bir soru. Mutlu musun şimdi? Eskiler aklıma geliyor da bana suçlu olduğumu söyleyip nefret ederdin." Neyi sorduğunu gayet iyi anlıyordum. Reha Özaden'in yerinde olmak nasıldı? Etmediğim laf kalmamıştı da sonunda ona dönüşmüştüm.

İntikam deyip duruyordum, ne işime yaramıştı? İnsan içi soğusun istiyordu fakat intikam geçip gittiğinde o ateş gitmiyordu. Sonra mahvolan hayatına bakınca, değdi mi diye soruyor insan. Çektiğim acıya bakıp pişman etmek istedim ama hiç oturup o acıyı anlamaya çalışmadım.

"Sen bana karşı da suçluydun. Senden en çok o yüzden nefret ettim. Ama sanıyorsan ki şimdi kendimden nefret etmiyorum, ne büyük aptalsın."

"Madem öyle neden yaptın? Oradan beraber çıksaydık bunların hiçbiri olmayacaktı." Bunu bana nasıl söylerdi? Sanki o her şeyi doğru yapmıştı da hayatımızdaki tek kötülük benim o gün yaptığımdı. "Nerdeyse kahkaha atacağım. Sana mı güvenecektim? Her defasında zarar görmeyeceğimi söyleyip bana zarar veren adama mı? Daha kaç gün olmuştu elinde silahla bana ateş edeli?"

Sözlerimle bütün kasları gerildi. "O zaman... zorundaydım."

"Hepinizin zorundalığına... herkesin dilinde bir zorundayım. Neye zorundaydın ya? Kafana silah mı dayanmıştı beni bacağımdan vur diye?"

Öfkeyle bana baktı. "Evet, hatırlatırım bizzat sendin o silahı dayayan!" yükselen sesinin arkasından bomboş baktım gözlerine.

O anı hatırlamak dahi midemin ağrımasına sebep oluyordu. Bunu konuşmaya hazır değildim. Hemen önüme dönerek göz temasımızı bozdum. "Sus, bu konuyu konuşmak istemiyorum. Ayrıca senden hâlâ nefret ediyorum."

Hareketsizce bacağımın iç tarafında duran eline baktım. Belirgin damarları ve büyükçe eli, bacağımın tamamını kavrayacak seviyedeydi. Beni gafil avlamak için elinden geleni arkasına koymuyordu.

Ben yanımda patlamak için an kollayan bombayla yaşamaya alışkınımdım sanırım. Öyle olmasaydı, Reha ile hiç tanışmazdık. Benim onun yanında olduğum her an yaptığım buydu.

Sinirlenerek elimi bacağımdaki elinin üzerine koydum. "Şu elini de çek!" dişlerimin arasından tıslarcasına konuşmuştum.

Parmaklarını sıkılaştırdı. Serçe parmağı doğrudan kadınlığıma sürtündü.

"Neden, kalp atışlarının sesinden beni mi duyamıyorsun?"

-BÖLÜM SONU-

Bundan sonra yayımlanacak olan bölüm, yeni yazılmış olacak ve kitap sayfası olarak 100 sayfa olacaktır. Yani çok uzun, kendinizi okuma maratonuna hazırlayın şimdiden 🫠🤍

Instagram: lefazen

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 12 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlığın Aç Çocukları SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin