i dare you

347 23 3
                                    

Louis ayağının önünde duran çakıl taşına bir tekme savurarak Liam'a döndü ve bütün sinirini arkadaşından çıkarmak üzere kaşlarını çattı.

"O kibirli bakışlarını gördün mü? Beni durdurabileceğini düşünüyor olmalı!" Alnına düşen saçları iterek nefes verdi.

Liam bir eliyle arkadaşının omzunu pat patlarken diğer eliyle Zayn'i biraz daha yakınına çekti. "Hadi ama Louis, ona ihtiyacın var. Leighton'ı istiyor musun, istemiyor musun?" Zayn, Liam'dan önce lafa atılan kişi oldu.

"Onu karyolamın üzerinde görmek istiyorum, Zee. İpek çarşaflara saracak halim yok ya!" Louis tekrar yakındığında Liam neşeyle şakıdı. "Eh, ilkinin olması için Harry'yi ikincisine inandırman gerekiyor." Omuz silkti.

Uzun soluklu arkadaşlıkları boyunca birçok kez Louis'nin hedef değiştirdiğine tanık olmuşlardı. O yüzden sıradan biri için endişe etme gereği duymadılar.

Louis gözlerini devirmeden hemen önce başını birkaç saniyeliğine geriye attı ve Harry'nin zorlu şartlarını nasıl karşılayabileceğini düşündü.

O megaloman oğlanı keyiflendirmenin bir tek yolu bile olmadığına emindi ki, kendi cazibesi aklına geldi. Eh, bunu düşünebilmek için Einstein olmaya gerek yoktu. Parlak mavi gözlerinin, uzun kirpiklerinin ve ince kıvrımlı dudaklarının etkisi altına alamayacağı birisini hayal edemiyordu.

Ancak elbette, megaloman olan Harry idi.

Arkadaşlarını kafeteryanın kuyruğunda tabldotlarıyla beraber bırakıp aklına bir fikir gelmişçesine kampüsün bahçesine doğru koşmaya başladı. Eğer o İrlandalı oğlanı bulursa Harry hakkında birkaç fikir edinebileceğinden emindi!

Sonuçta Leighton ortalarda olmadığında yapışık ikizlerden farkları yoktu. Harry'nin sık sık arkadaş değişikliğine gitmediğini bildiğinden, ki onun hakkında bildiği çok kısıtlı şeylerden biriydi bu, Niall'ın kendisine yardım edebileceğini tahmin ediyordu.

Kampüsün etrafında kısa bir tur attıktan hemen sonra hedefine ulaştı. Niall, bir elinde sodası ve diğer elinde güneş gözlüğüyle Kelsey ile konuşuyordu.

Louis evrene Kelsey ile yattığı için defalarca lanet ettiyse bile hedefe adımlamaktan çekinmedi. Parlak sarı saçları ve suratına oturttuğu sabit bir gülümsemeyle, bu oğlan kimden yardımını esirgeyebilirdi ki?

"Hey, Niall! Görüşmeyeli uzun zaman oldu!" Bir kolunu gevşekçe Niall'ın omzuna atarken sırıtıyordu.

Niall ilk önce omzuna sarılan ele, sonra ise sahibine kısa bir bakış attı. "Evet, en son görüştüğümüzde ağabeyimle benim yatağımdaydınız. Görüşmememiz isabet olmuş. Sohbetin fazla gürültülüydü." Niall omzundaki eli kendisinden uzaklaştırmadan önce suratını ekşitti.

Ne yani, İrlanda'ya özgü o kahkahalarından birini vermeyecek miydi?

Louis ise o esnada ah, bir de o vardı değil mi, diye düşünüyordu. "Hadi ama, eski dosttan düşman olmaz Nialler." Dudaklarını büktü.

Kelsey, Louis'nin varlığından rahatsız olmuşçasına kıpırdandığında Niall ona hemen döneceğine dair bir şeyler mırıldandı ve Louis'yi kolundan kavrayarak biraz uzaklaştı.

"Eğer ağabeyimi soracaksan onun bir ilişkisi var, tamam mı? Onu rahatsız etmeyi aklından bile geçirme." Kaşları çatıktı ve bunun İrlandalı ruhu taşıyan o neşeli adamla uzaktan yakından ilgisi yoktu.

Onun bu halini çime ayaklarını vuran bir bahçe cinine benzetti Louis.

"Niall, dostum, dinle. Ağabeyin ve yeni ilişkisi adına çok mutlu oldum. Şimdi ben ve benim yeni muhtemel ilişkime dönebilir miyiz?" Kaşlarını yukarı kaldırarak kolunu Niall'ın parmakları arasından kurtardı.

like a bolt out of the blueWhere stories live. Discover now