romeo and juliet

169 20 6
                                    

Harry, Louis'nin arkasından öylece bakakaldı. O taksiye binip gözden kaybolana dek verandanın merdivenlerinde dikildi. Sarhoşluğun etkisinden midir yoksa Louis'nin kendisini açıkça reddetmesinden midir bilinmez, korkunç hissediyordu.

Yağmurun başlamasıyla beraber gökyüzünü seyre daldı. Teşekkürler Tanrım, diye düşündü, artık kimse gözyaşlarımı yağmur damlalarından ayırt edemez.

Islanmaya yüz tutan ahşap merdivenlerin üzerine bıraktı kendini. Kalbindeki tarif edilemez ağırlık göğsünü yavaşça okşamasına sebep oldu. Harry'nin gözyaşları şiddetini arttıran yağmura uyum sağlıyordu.

Tıpkı küçükken babasıyla annesi her kavgaya tutuştuğunda yaptığı gibi, dizlerini göğsüne çekip kollarıyla sardı. Başını yavaşça dizlerinin üzerine yerleştirdi ve kulaklarını kapattı.

Belki Louis'nin söylediklerini tekrarlayan sesleri durdurabilirdi böylece.

Neredeyse titriyordu ancak eve girmek istemedi. Bu ihtişamlı, ahşap ev ona ilk defa bu kadar soğuk ve boş geliyordu.

Ay ışığı yüzünü aydınlatırken öne doğru sarkıttığı dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. Sadece Louis'nin, o boktan Ford Fiesta'sıyla birlikte geri dönmesini diledi.

Saçlarını biraz okşamasını, eve girmek için ısrar etmesini ve hatta şanslıya ikisi için birer kahve yapmasını diledi.

Yine de o gece, Harry evine bir başına döndü.

*

Ertesi sabah Harry korkunç bir baş ağrısıyla güne merhaba dedi. Parıltılı gömleği hâlâ üstündeydi ve eğilip baktığında beyaz pantolonunun paçalarının çamur olduğunu gördü.

Güneş ışığının şimdiden penceresinden sızıp gözlerini yaktığını söyleyebilirdi.

Burnuna gelen ve çok da yabancı olmayan kokunun kaynağını bulmak için doğrulduğunda omuzlarından kayan ceket dikkatini çekti.

Louis.

Neredeyse yarım gününü onunla geçirmişti ve şimdi bütün anılar biraz silikti. Etrafta kuş gibi cıvıldadığı anıları taradı Harry.

Louis ona göz kulak olmaya çalışırken, Louis onun elinden tutarken, Louis onun için kendini feda ederken -ve evet bu sadece Lazer Tag'di- ve Louis kapının önünde onu Leighton için reddederken.

Her şey yavaş yavaş da olsa zihnine bir bir akın etti Harry'nin. Yalnız yaşadığı için şükretti çünkü kalbinin kırılma sesini birileri duyabilirdi.

Gözlerine dolan yaşları geri itmek için uğraşsa da başarısız olmuştu. Üzerindeki giysilerden kurtulup yatağa tekrar girdi ve kafasını yastığa gömdü. Sadece yok olmak istiyordu.

Etrafta dolanırken dünyanın en iyi randevusunu geçirdiğini söylediği insanları bir bir arayıp Louis'nin iflah olmaz bir piç kurusu olduğunu anlatmalıydı çünkü Harry neredeyse, neredeyse bunun gerçek bir randevu olduğuna inanacaktı.

Aslında o kimseye karşı kin besleyen biri değildi. Herkes onun altın gibi bir kalbi olduğunu bilirdi.

Gelin görün ki, Harry'nin altın gibi kalbini bir çırpıda parçalara ayırmıştı Louis. Demem o ki, Louis'nin aksine Harry, Okula Dönüş partisinde onunla yaptığı kısa sohbetten sonrasını hatırlıyordu.

Doğrusu onun için tanışmaları uzun zaman öncesine dayanıyordu.

Harry, Louis'yi ilk fark ettiğinde birinci sınıfa, Louis ise ikinci sınıfa gidiyordu. Etrafta arkadaşlarıyla şakalaşıp duran Louis'nin etkisi altına girmek çok da zor olmamıştı çünkü onun ne kadar eğlenceli olduğu kilometrelerce öteden bile anlaşılırdı.

like a bolt out of the blueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin