the best date i've ever had

172 20 14
                                    

Louis, Harry'nin evinin adresini aldığından beri onu nereye götürebileceğini düşünüyordu. Ailesinin oldukça varlıklı olduğunu bildiğinden şehirdeki restoranların hepsine hâkim olduğuna neredeyse emindi.

Ona her ne kadar Leighton ile olacak randevunun bir vizyonu dese de, Leighton'ın konudan oldukça uzak olduğunu hissediyordu ki bu onu rahatsız bile etmedi. Ayrıca Leighton'ın hoşuna gidecek şeyler hakkında hiçbir fikri de yoku.

Harry ile ilgili bütün anılarını tararken tamamen aklından çıkan Okula Dönüş partisini anımsadı. O gece Harry'nin ne kadar göz alıcı göründüğünü hayal meyal hatırlıyordu ancak bir türlü sonraki aşamaya geçemiyordu.

Onunla yaptığı kısa bir sohbetten sonra kendini tamamen kaybetmiş olmalıydı ki içtiği onca içkiden sonra bu garip değildi.

Keşke, diye düşündü, keşke benden nefret etmeye başlamadan önce onunla daha çok sohbet edebilseydim.

Harry okulda pek atılgan birisi değildi. Genelde hep aynı kişilerle oturur, onlarla yer ve onlarla görünürdü. Louis onun ne kadar kibar, nazik ve mütevazı olduğunu o gece etrafındaki herkesten duymuştu.

İnsanlarla bu kadar iyi geçinen birinin kendisinden böylesine nefret etmesine bir türlü akıl erdiremiyordu.

Bunları düşünmekle daha fazla zaman kaybetmemek adına internetteki forumlara randevular hakkında bakınmaya başladı. Daha önce birisini randevuya çıkarmış olsaydı şimdi bu kadar gergin olmasına gerek kalmazdı!

Louis en sonunda Harry'ye kendi dünyasını göstermenin en iyi yol olacağını düşündü ve spontane bir randevu için hazırlanmaya başladı.

Eh, ne de olsa en kestirme yol, bildiğin yoldur derler.

*

Dolabın karşısında geçirdiği birkaç saatin ardından Louis için fazla uğraşılmış olsa da ilk randevu için biraz özensiz karşılanabilecek bir kombin yapabilmişti. Aynada kendini iyice inceledi.

Kırmızı, uzun kollu Adidas tişörtünün içine dolabındaki tek ve en pahalı Burberry gömleğini giymişti. Annesi bu gömleği ona futboldaki üstün yeteneği sayesinde burs kazandığında armağan etmişti ancak Louis ilk defa giyme fırsatı yakalıyordu.

Lacivert kot pantolonunu da siyah Vans'larla tamamladığında geriye sadece dolabından bir ceket almak kalmıştı.

Otomobiline binmek için hiç zaman kaybetmedi ve olabildiğince hızlı ancak güvenli bir şekilde Harry'nin verdiği adrese sürdü. Dani California'ya eşlik ederken dikiz aynasından kendini kontrol etmeyi de ihmal etmiyordu.

Sonunda adrese geldiğinde otomobilini kenara çekti ve ihtişamlı ev bütün güzelliğiyle karşısındaydı. Akşam güneşi evin ön cephesini tamamıyla aydınlatıyordu.

Harry'nin bu büyük evde tek başına geçirdiği vakitlerde neler yapabileceğini düşünmekten kendini alamadı. Ailesiyle yaşamadığını biliyordu çünkü bazı okul partilerine ev sahipliği yapmışlığı vardı.

Umarım yalnız hissetmiyordur, diye düşündü.

Aracından çıkarak kapıya doğru adımlarken karnında garip bir ezilme hissetti. Avuç içleri terlemeye başlamıştı ve kesinlikle gergindi. Anlam veremese de ilk defa birini randevuya çıkarmanın heyecanı diyerek geçiştirdi ve kapının önüne kadar gelip zile basma cesaretini kendinde buldu.

Sadece saniyeler sonra Harry, parıltılı siyah transparan gömleği, beyaz pantolonu ve yine siyah Chelsea botlarıyla adeta ışık saçarak kapıyı açtı. Parmağındaki birkaç yüzük dahi Louis'nin dikkatinden kaçmamıştı.

like a bolt out of the blueWhere stories live. Discover now