VERGINA GÜNEŞİ

106 15 11
                                    

VERGİNA GÜNEŞİ

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

VERGİNA GÜNEŞİ

İskenderiye, Mısır'ın ve Akdeniz'in incisi...

Zor bir kazının son gününün son saatleriydi ve 55 yaşındaki Calliope Limneos Papakosta eve gitmeye hazırdı. Bir Arkeolog, 14 yıldır Mısır'da İskenderiye'deki şehir parkının tam kalbinde yer alan Shallot Bahçeleri'nde şehre adını veren firavunlaşmış antik fatihin yani Büyük İskender'in izlerini tarıyordu. Şimdiyse elleri boş bir şekilde eve dönme zamanıydı. Fakat talih onlara hiç beklemedikleri anda hiç beklemedikleri bir şeyi verdi

B- bu...''  güçlükle soluyordu. ''Bu, inanamıyorum Kosta!'' sevinçten fazla yüksek çıkan sesine engel olamadan başını kaldırıp çukurun dibinde çoktan ağlamaya başlamış olan kadına yaş dolu gözleriyle baktı. Kadın ağlıyordu. Beyaz mermere özenle işlenmiş suratı tanıyordu, ömrünü o suratın sahibinin mezarını bulmaya adamıştı. Şimdi ise Tıpkı tahmin ettiği gibi Krallık mahallesi olarak düşündüğü bu kazı alanında Büyük iskender'in bir metrelik heykeline bakıyordu.

Byun Baekhyun, heykele yakından bakmak isteyen elli beş yaşındaki kadının çukura inmesine yardım ettikten bir saat sonra heykeli yerinden oynatabilecek kadar ilerlemişlerdi. Heykeli hemen yukarı çıkarmak iki kişi için zor ve tarihi eserin güvenliği açısından sakıncalı olduğundan yalnızca onu topraktan çıkarıp biraz daha kazabilmeleri için kenara koydular. Devamının geleceğine inanıyorlardı. Hayır, ikisi de bunu biliyordu. Bir yerde asla Büyük İskenderin heykeli tek başına bulunmamalıydı. Mutlaka başka şeyler, de olacaktı. 

Asıl şok bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki oyma lahitle karşıkaltıklarında oldu. Kosta kutuyu yerinden rahatlıkla çıkarabildi ve elleriyle üzerindeki tortuları temizleyip yere koydu. Kendisi gibi ağzı bir karış açık olan asistanıyla birlikte kapağı yerinden rahatça oynattıklarında ne beklemeleri gerektiğine dair en ufak fikirleri bile yoktu.

Kadın kapağı yavaşça yerinden oynatıp çıkardığında kalbi o kadar hızlı atıyordu ki bayılacağını düşündü. Gözleri kararıyordu evet, ama yavaşça dokunduğu sarılı şeyin bir çeşit hançer olduğuna dair hiç şüphesi yoktu. Titreyen elleriyle bezi açıp hançere baktığında başta bunun o döneme ait sıradan bir bıçak olduğunu düşünmüştü. Ama hançerin kabzasında belirgin bir şekilde duran sembol bugün buldukları heykelden binlerce kat kıymetli bir şeyi ellerinde tuttuğunu habercisiydi.

Bir serabın içindeymiş gibi bilinçsizce çıktı Baekhyun'un ağzından sözler; ''Vergina Altın Yıldızı.''

''Antik Makedonya'nın krallık simgesi...'' dedi. papakosta fildişinden yapılmış hançerin altın kabzasındaki güneş ışını demetlerine teker teker dokundu. '' 8 tane büyük ışık demeti ve antik yunanın sekiz efsanesi... ''

'' Aristo, Homeros, Leonidas, Akhilleus, Herkül, Dionysos, Mieza ve Pella.  her biri için bir ışık demeti. '' dedi. Baekhyun Pella'yı temsil eden güneş ışını figürüne dokundu. ''büyük iskenderin doğum yeri ve antik makedonyanın başkenti...'' dedi. 

Her şey, tüm bu kabus kendilerine Divino Nomos diyen tarihi eser kaçakçılarının peşlerine düşmesiyle başlamıştı. Papakosta öldürüldü.

Baekhyun arkeolog olmak istemişti. Tarihi eser kaçakçısı değil.

Byun Baekhyun yaralı bir şekilde 12 gün aç susuz bir kargo gemisinin konteynerda nereye gittiğini bile bilmeden karanlıkta kalırken delilik ve ölüm arasında buldu kendisini Başta delirdiğini sanmıştı . Ama acı son derece gerçekti. Diğer tüm duyuları karanlık tarafından emilerek yok olduğunda derisinin altında hisetmeye başlamıştı hareket ettiğini. Geminin mekanik seslerinin titreşimini hissedebiliyordu.  Bir şeyler duyuyordu, çok derinden. Titreşimlerini hissetti. Sonra görüntü şeklinde tezahür ediyordu.. Akabinde bir ölüm sessizliği...

Güneş tekrar doğacak mı?

💫

VERGINA GÜNEŞİ, Eylül'de sizlerle!

#SummerFestWhere stories live. Discover now