pink skirt and strawberry lipstick

500 61 246
                                    

Harry tamamen yapayalnız geçirdiği koca bir haftadan sonra, yavaş yavaş arkadaş edinmeye başlamıştı. Böylece, kabus diye adlandırdığı lise hayatı, biraz da olsa düzene girmeye başlamıştı. Şu geçen hafta Louis ile tuvalette yaşadığı tuhaf konuşma öncesinde ona selam veren çocuk, yani Liam, onun yalnız oturduğunu fark edince öğle yemeğinde isterse onlara katılabileceğini söylemiş, böylece Niall ve Zayn ile tanışmasını da sağlamıştı.

Harry, artık okula Niall ile birlikte gidiyordu. Helena hala onunla konuşmuyordu, ve Niall'ın evi de Harry'nin yaşadığı yerin fazla uzağında değildi, üstelik sarışın çocuk onu arabayla bırakmanın keyifli olduğunu, endişelenmemesi gerektiğini söyleyip duruyordu. Harry ona minnettardı.

Louis'yi ise tuhaf bir şekilde çok fazla görme fırsatı olmamıştı. Tuvaletteki konuşmalarından sonraki iki gün Louis okula gelmemişti. Ondan sonraki günler ise, Louis'yi okulda gördüğü kısa zaman dilimlerinde onun keyfinin yerinde olduğunu düşünmüştü. Sanırsa, Helena'yı okula hala Louis bırakıyordu, ancak Harry Niall ile erken çıktığından ona rastlamamıştı.

Harry, Louis hakkında ne düşünmesi gerektiğine bir türlü karar veremiyordu. İyi biri miydi, kötü müydü, eğlenceli miydi, arsız mıydı, ya da utangaç mıydı, bunların hiçbirine verecek cevabı yoktu. Çünkü Louis'yi ne zaman görse, Louis farklı biri oluyordu. Sanki, çocuğun içinde birkaç farklı kişiliği vardı da, ara ara onlar gün yüzüne çıkıyordu. Louis gerçekten çok garipti.

Yine de Harry, Louis'nin geçen haftaki halini aklından çıkaramıyordu. Tuvalette öylesine dağılmış görünüyordu ki, Harry ondan haz etmese de, onu teselli etmek, yanında olmak istemişti. Mavi gözlü olanın çaresizliği, Harry'nin canını yakmıştı. Öyle ki, Harry Louis ona bağırdığı için kızgın dahi hissedemiyordu.

Şimdi ise, huzurlu olması gereken bir cuma akşamında, yatağına uzanmış bir biçimde olanları kafasında döndürüp duruyordu. Olanlardan kastı ise, Louis'ydi. Bazen onu bu kadar çok düşünmesini anlamlandıramıyordu, zira çocuk 7/24 aklındaydı, ve eh daha önce de belirttiği üzere Harry ondan pek haz etmiyordu. Sanırım onu tuhaf bulduğum için bu kadar düşünüyorum, diye düşündü kendi kendine.

"Harry?" Odasının kapısı herhangi bir uyarı verilmeden aniden açıldığında, Harry yataktan neredeyse sıçramıştı. Tam da utanmadan kuzeninin erkek arkadaşını düşünürken kuzeninin içeri girmesi ne kadar da ironikti. Harry kaşlarını havaya kaldırıp, soran gözlerle ona baktı.

"Müsait olmayabilirdim, biliyorsun değil mi?" Diye mırıldandı, yatakta doğrularak. Helena omuz silkerek, içeri tamamiyle girip kapıyı kapattı. Harry hala ona ne yapmaya çalıştığını çözmeye çabalarcasına bakarken, Helena çoktan çocuğun yatağına oturmuştu. Bir elini yatağa koyup yataktan destek alarak otururken, diğer eliyle saçıyla oynuyordu.

"Sence de aramızdaki tatsızlık çok uzun sürmedi mi, Harold?" Diye sordu dudak büzerek. Harry tek kaşını kaldırarak ona baktı.

"Um, benimle konuşmayan sensin, biliyorsun değil mi?" Harry'nin sözlerine karşılık, Helena elini havada savurmuş, yüzüne sevimli bir gülümseme eklemişti.

"Sana kızdığım için bana bir şey diyemezsin, çünkü haklıydım. Ama bilirsin kuzen, seni seviyorum ve aramızın kötü olmasını hiç ama hiç istemiyorum." Harry bu konuşmanın nereye gideceğini tam olarak anlamasa da, bir şey demeden kafasını devam etmesini istercesine salladı.

"Diyorum ki," Helena kelimeleri tatlı olduğunu düşündüğü bir şekilde uzatarak konuşmasına devam etti.

"Hatanı telafi etmek için, bana bir iyilikte bulunabilirsin. Sonuçta, beni ispiyonladın. Bunun tam tersi olsaydı, ben seni asla ispiyonlamazdım." Harry onu ispiyonlamadığını söylemek için ağzını araladı, fakat Helena ondan önce davranıp, Harry'nin konuşmasına fırsat vermeden konuşmaya devam etti.

borderline | larryWhere stories live. Discover now