i'll always protect you

546 63 133
                                    

Harry’nin seçeneklerini gözden geçirebilmesi için, öncelikle yaşadığı şoku atlatabilmesi gerekiyordu. Kendini suçüstü yakalanmış gibi hissediyordu, ki bir nevi öyleydi. Ne yapacağını bilemez şekilde, vücudunu dahi kıpırdatamayarak, adeta taş bir heykele dönüşmüş bir biçimde aynanın önünde öylece duruyordu. Korkudan, pencerenin pervazına yaslanmış onu izleyen punk çocuğa dönememişti bile.

Harry hayatı boyunca kendini saklayabilmişti. Kimse, onun gerçekte nasıl biri olduğunu, neler hissettiğini, ya da nelerden hoşlandığını tam olarak bilmezdi. Eski okulundaki arkadaşları da buna dahildi. Çünkü, Harry biliyordu ki, gerçek Harry’i tanısalar kimse onunla konuşmazdı. Ancak, buraya geldiğinden beri, Louis Tomlinson denen bu punk çocuk önce onun gay olduğunu anlamış, sonrasında ise onu pembe bir etek, ve yüzündeki makyajla yakalayıvermişti. İşin tuhaf kısmı ise, Harry’nin aynadaki yansımadan görebildiği kadarıyla, Louis’nin yüzünde en ufak bir şaşırma ifadesi bulunmamasıydı. Sanki, Harry her gün okula etekle ve makyajla geliyormuş, tanıştıkları günden beri onu hep böyle görüyormuş gibi, yüzü sakindi. Üstelik sırıtıyor, ve Harry’i keyifli bir şekilde süzmekten de geri kalmıyordu.

Açıkçası Louis manzaradan oldukça memnundu. Öyle ki, karnından alt tarafına doğru bir sızı onu çoktan ziyaret etmeye başlamıştı. Eh, umarım kalıcı bir misafir değildir, diye düşündü Louis. Harry’nin uzun ve pürüzsüz bacakları, pembe eteğin altından inanılmaz güzel görünüyordu. Kalçasını saran pileli etek, başka hiç kimseye bu kadar güzel yakışamazdı. Kıvırcık, kabarık saçları beyaz teninin üzerine dökülüyor, nefes kesici bir kontrast oluşturuyordu. Yanaklarındaki kızarıklık allıktan mı, yoksa utandığı için mi, emin olamasa da onun kızarmış ifadesi tapılasıydı. Dudaklarındaki parlak kırmızılık için ise, diyecek tek kelimesi yoktu. Harry, porselen bir bebek gibi, kırılgan ve zarif duruyordu. Louis, onun bu halini ilk defa görmesine rağmen, Harry için en normali buymuş gibi hissetmişti. Sanki Harry, porselen bir bebek olmak için yaratılmıştı. Bir müzeye konulmuş, saatlerce izleyebilecek kadar gözünüzü boyayan, o güzel sanat eserleri gibiydi.

Sonunda onu süzmeyip bırakıp, aynadaki yansımasından gözlerini çocuğun zümrütlerine sabitlediğinde, çocuğun boncuk gibi parlayan gözlerini görmek onun kaşlarını çatmasına sebep oldu. O ağlıyor muydu? Louis, içindeki arsız tarafın yavaş yavaş onu terk ettiğini hissetti. Yüzündeki şaşkın ifadeyle, yavaşça ve biraz da çekingen bir tavırla onun yanında doğru adımladı. Kıvırcık olan, hala olduğu yerde dikiliyor, vücudundaki tek bir hücrenin dahi kıpırdamasına izin vermiyordu. Louis, onun etrafında dolanıp, tam önünde durdu. Harry gözlerini sımsıkı kapatmış, başını aşağı eğmişti.

“Harry?” Louis’nin nazik sesi odayı doldurduğunda, Harry cevap vermedi. Daha doğrusu, cevap veremedi. Korkuyordu. Ya, Louis onun bu halini birilerine anlatır, onunla dalga geçerse? Harry bir daha insan içine çıkamazdı.

“Seni daha önce bir etek içinde görmemiştim.” Diye devam etti Louis. Kemikli elini yukarı kaldırıp, Harry’nin çenesine dokunduğunda, bileğindeki sayısız bileklik sallanmıştı. Harry, soğuk parmakların dokunuşunu hissettiğinde, ürperdi. Onun sıcaklığı, ve parmakların soğukluğunun tezatlığı, teninin sızlamasına neden olmuştu. Çocuğun okyanus kokusu ciğerlerine doluyor, kendini ona doğru itip, ona sokulma isteğini tetikliyordu. Kalp atışları hızlanırken, ne yapacağını bilemedi. Acilen, kendisine gelmesi lazımdı. Sürekli olarak, Louis’ye karşı bir çekim hissetse de, Louis onun kuzeni ile çıkıyordu. Siktir, ya Louis Harry’nin ne bok yediğini Helena’ya anlatırsa? O zaman ne olacaktı? Harry gözlerini açmaya, Louis’nin dalga geçen ifadesini görmeye korkuyordu.

“Titriyorsun.” Louis kaşlarını havalanırken, yeniden mırıldandı. Neden bu kadar korkuyordu? Louis’nin ona bir şey yapacağını mı düşünüyordu, yoksa?

borderline | larryWhere stories live. Discover now