BÖLÜM 11: "DOĞRULUK MU CESARET Mİ?"

922 65 15
                                    

Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi? Öyleyse ayrılmadık. Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Herkese merhaba, umarım keyif  alırsınız. Düşüncelerinizi bekliyorum.

OY VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN.


Bazen bir yere giderken önünüze birçok yol çıkar ve siz birini seçmek zorunda kalırsınız. İki ya da yüzlerce olasılık fark etmez. Geride kalacak yollar olur ve siz seçtiğinizden ilerlersiniz. Karar vermek her zaman zordur. Aldığınız kararlar başlangıçta olabilir, son da olabilir. Yine de kendi tercihlerimin sonuçlarından ziyade atıldığım yoldaki bilinmezlik daha cazip gelir.

Kararım şuydu; casusluk yaptığım tarafı değiştirmek. Daha doğrusu çalıştığım adamlara yanlış bilgiler vermek ve beş arkadaşıma yardım etmek. Benden asla şüphe duymazlardı. Uygar da ihanet etmezdi çünkü bunu bana söyleyen oydu. Kendi hayatı da biterdi.

Kafeden çıktıktan sonra eve yürürken çalıştığım insanları aradım. Telefonu kimin açacağını bilmiyordum. Açan erkekti. Patron ile konuşmam gerektiğini söyledim. İlk defa uzatmadan bağladılar. Patron dediğimiz kişinin yüzünü hiçbirimiz görmemiştik, hakkında bir bilgimiz yoktu. İşleri aracılar yardımı ile gönderirdi. Bizim her ne kadar bilgimiz yoksa onun bizim hakkımızda bir o kadar bilgisi vardı. İşi bırakmak istediğinizi söylerseniz ölürsünüz, hata yaparsanız ölürsünüz. Bahsettiğim basit ölümler değil...

Patronla konuşurken gerilmiştim. Uygar ile konuşmamdan haberi yoktu. Öğrenirse neler olacağını düşünmek bile istemiyordum. İstediğim şeyin bana bir iş sağlaması olduğunu söyledim. Paraya ihtiyacım vardı ayrıca bana iş sağlaması demek tanıdığı kişilerin yanında çalışmam demekti ve onlara daha yakın olmam demekti. Patron halledeceğini söyleyip Uygar ile haber göndereceğini söyledi. Uygar'ı duyunca yüzüm ekşimişti.

Kapıda Özgür ve Tufan ile karşılaştım. Özgür tamamen iyileşmişti.

Selamlaştıktan sonra Özgür "bu gece oyun gecemiz var." Dedi.

Kaşlarımı çatarak "o ne? "diye sordum.

"Haftada bir toplanarak bir şeyler yaparız" dedi. "Bu gece oyun oynayacağız." Ben de eğer müsait olursam katılacağımı söyledikten sonra evime çıktım.

Derin bir nefes aldım. Kendimi güvende hissettiğim tek yer işte bu evdi. Şu birkaç günde olanları hala sindirememiştim. Üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa attım, birkaç saat uyumaya ihtiyacım vardı.

Uyandığımda kan ter içindeydim. Kâbus görmüştüm. Babam beni de öldürmeye gelmişti. Bilinç altımın ne kadar berbat olduğunu söylememe gerek var mı? İstemsizce sağıma soluma bakındıktan sonra telefonumu aldım, Uygar aramıştı. Bilerek cevap vermediğimi düşünüp mesaj atmıştı.

Patronun bana ayarladığı iş baristalıktı. Gözlerimi devirdim. Başka iş mi kalmamıştı? Neyse, şimdilik idare edebilirdim. Ayrıca Uygar mesajın sonuna dip not tarzı bir şey eklemişti. "İntikam almak istediğin kişiler buraya çokça gelir, haberin olsun." İşte bunu sevmiştim. Biraz keyfim yerine gelmişti.

Saat gece on olmak üzereydi. Sabah, Özgür ile Tufan'ın beni oyun oynamaya çağırdıklarını anımsadım. Üstümü değiştirip, eşofmanlarımı giyerek evden çıktım. Geç kalmadığımı umuyordum. Can'ın evinde toplanmamışlardı, çünkü kapının önünde ayakkabı yoktu. Tek tek katlardan inerek kimin evinde toplandıklarını bulmaya çalıştım. Oğuz'un evinde toplanmışlardı. İçerden kahkaha seslerini duyuyordum. Kapıyı çaldım. Açan Tufan oldu, elinde üzerinde içecekler olan tepsi vardı. "Gelmişsin" dedi. Gülerek "kaçıramazdım." Dedim.

GİRİFTWhere stories live. Discover now