merhaba on dört, 26

119 16 10
                                    

Küçüklüğümde en sevdiğim günleri düşündüğümde aklıma ilk gelen an, büyükannemin her ziyaretinde getirdiği kırmızı kurdelelerle süslenmiş hediyelerini bana uzattığı vakitlerdi. Şimdi ki aklım olsaydı o kurdeleleri daha yavaş çözerdim. Her bir düğümü çözerken büyükanneme sarılırdım, fakat ben bunları düşünene kadar maalesef ki onu kaybetmiştim. Ben yedi yaşındayken kanser olmuştu ve on  yaşına girip kocaman bir kız olduğumu düşündükten iki hafta sonra da ölmüştü.

Doğum günümde onu ziyarete gideceğimle alakalı bir söz vermiştim, "Büyüdüm artık, annem otobüse binip size gelebileceğimi söyledi!" diyerek koşturuyordum eteklerinin etrafında. Verdiğim sözü tutamamıştım. Mezarına bile gitmişliğim yoktu öldüğünden beri. Unuttuğumdan değil, kalbimdeki yarayı daha da çok derinleştirme istemediğimden. Bana kızıyordu ama, kalbimde onun olduğu yere giden otobüsün geçtiği durak yoktu.

Paramparçayım büyükanne, ufalama beni.

Ailemde ondan başkasını sevmiyorum. Büyükbabamla hiç tanışmadım o da babam ve annem evlenmeden iki yıl önce ölmüş zaten. Büyükannemin anlattığına göre ona çok aşıkmış, uzun süre peşini bırakmamış ve aslında büyükbabamı sevmiyormuş bile. Kendini zorla sevdirmiş, daha sonra da bu küçük sevgi kıvılcımı aşka dönüşmüş. Beni tanısaydı çok seveceğini söylerdi büyükannem, her zaman dediklerine inandığım için buna da inanıyordum tabii. Şu an ikisinin de mezarı yan yana. Büyükannemle buluşabildikleri için mutluyum fakat onların arasına giren küçük torunları olup, büyükbabamın bacağına yapışmak ve annemin izin vermediği çikolatayı aldırmak isterdim.

Merhaba, 14.

Eğer bir şansım olursa ve büyükannemi tekrar görürsem diye öleceğim günü iple çekiyorum. On yıldır görmediğim o tatlı ve buruşuk yüzünü doyasıya öpmek fakat asla doymamak istiyorum. Bunları şimdilik zihnimdeki halının altına süpürdüm. Yuta'nın apartmanının olduğu sokaktaki bir kafede adılı bilmediğim, fakat üzerinde şekiller olan kahveyi içerken aklıma gelmeyen tek bir şey bile yoktu.

Sessizlik hakimdi bütün sokağa, ya da bu saatlerde insanlar işte olduğundan kimsecikler yoktu. Beni ilgilendirmese bile hayatımda olup biten şeyler çok durgun olduğundan ilgilendiğim şeyler genellikle; kombinlerim, havalar ve yere düşen yapraklara ayakkabılarımla bastığımda duyduğum seslerden başka bir şey değildi. Yeme düzenim yok olmuş durumdaydı. Yuta yanımdayken en azından yemeğe giderdik, evde kahvaltı yapar, hatta bazen marketlerde saçma sapan hazır ramenler yer karnımızı bir şekilde doyururduk. Artık hayatım kahveden oluşuyor. Yüzde yetmiş beş kahveden oluşuyorum, aynen öyle.

14 gün kaldı bu arada, iki hafta oluyor bu da. Yuta gelirse ne olur, ne değişir bilmiyorum. Sadece yanımda olursa benimle konuşur. "Yapma, beni yalnız bırakma." der belki de. Bir yanım bunu düşünüyor, diğer yanım da seni neredeyse bir aydır yalnız bırakan, aramalarına dönmeyen bir adam neden bunları desin diyor ki ben ikinci yanıma hak veriyorum.

Hayatımdan nefret ediyorum, ailemden nefret ediyorum, Yuta'dan nefret ediyorum, okuduğum bölümden nefret ediyorum, Youngdae'den nefret ediyorum.

14.

Artık yaşamak için bir nedenim yok. Gerçekten yok, bir tutkum yok, tutunduğum bir dal yok. Tek arkadaşım benim, kimsem yok, ölsem mezarımı kazacak biri yok. Aksine beni kötüleyecek hatta ne kadar nankör olduğumu söyleyecekler. Öldüğümde bile acı içinde kıvranacağım ama Tanrı beni koruyacak.

Korumadı.

Dün kliseye gittim. Dua ettim, genellikle yapmam bunu. Dualara inanmam. Tanrı'nın belirli kalıplara ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum, ya da herkesin "Amen." dediğin içinde kendi duygularını barındırmayan satırları önemsediğine, onlar sadece belirli insanların vicdanını rahatlatmaya yetiyor. Benim gibi ölmeyi arzuladığı için özür dinleyenlere değil. Benim gibilerin derdi affedilmek değil, korunmak oluyor. Mesela bu ailenizin okula uygunsuz bir hareketiniz için gelmesi, tamamen sizi savunması fakat asla affetmemesi gibi. Ben Tanrı'nın görünüşte beni korumasını istiyorum çünkü ben görünüşte de korunmadım. Her zaman maddi durumum önemsendi, ailem hiçbir zaman okula gelmedi fakat asistanlarının siyah, deri çantalarının içindeki dolarlar müdürün masasından ayrılmadı.

Kilise diyordum, gittim ve insanlarla konuştum biraz. Güler yüzlü insanlarla doluydu içerisi. Çıkarken küçük birer incil dağıtıldı herkese. Biraz hafiflemiş gibi hissettim fakat tamamen değildi tabii. Tanrı'nın evi her yerdi fakat nedense kiliseler tamamen onun gibi hissettiriyordu bana.

Kahvem biter bitmez kalkıp hesabı ödedim, biraz daha fazla para bıraktım çünkü müthiş bir kahveydi. Eğer bu on dört gün içerisinde hatırlarsam yine uğramayı düşünüyorum. İki hafta sonra ölecek bir insan için fazla bakımlıyım. Her gün duş alıyorum, yeni kıyafetler aldım dün. Saçlarımı da siyaha boyattım. Nayeon çok yakıştığını  söyledi. Ben pek beğenmedim, o da beğenmedi ama yalan söylemek zorunda kaldı. Birkaç ay önce gökkuşağı  gibi giyiniyor olsam sa son zamanlarda siyah hariç hiçbir renkte kıyafetim yoktu.

Yuta'nın dolabındaki Sweatleri çalıyordum bir de. Onu o kadar çok özlemiştim ki, her görmediğim saniye ağlamamak için daha da sıkı tutuyordum kendimi. İki haftası kalmış birine göre fazla kural koydum kendime. İlaçlarımın hepsini alıyorum, her gün dışarıya çıkıyorum hatta sosyalleşiyorum kiliseye bile gittim. 20 senelik hayatımda son iki haftasını benim kadar dolu geçiren birini tanımıyorum.

Telefonum birden titrediğinde elimi gıdıklanıyormuş gibi salladım.

___________________________

yuta: döndüm,
konuşmak istersen evde bekliyorum.
(14.09)

pov: sana'sın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

pov: sana'sın...

ya çok özür dilerim cidden bakın yemin ederim hafta boyunca eve 9'da girmiyorsam aha da iki gözüm önüme aksın yaşayack vaktim yok çok özür dilerim allah belamı versin bölüm atıcam
💕💖💞💓💘💝💖💓💞

SIZI SEVIYORUMMM!!

OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI EKSIK ETMEYINIZ EFENDIMM!!

KAMU SPOTU::::
DMLERIM HER AN HER DAKIKA ACIK ISTEDIGINIZI YAZIN ANYTHING YOU WANT ASKLARIM.

💖🐸💖

Undercover, Yuta-SanaWhere stories live. Discover now