~17~

10.2K 256 58
                                    

Oldukça lüks olan mutfağın masasında oturmuş, pür dikkat bana yemek hazırlayan adamı seyrediyordum.

Başka şekilde tanışmış olsaydık kesinlikle bu adama aşık olabilirdim.

Tamam ben gördüğüm her yakışıklı ve becerikli olan adama aşık olabilirim. Lâkin konumuz bu değil.

"Bana işkence mi edeceksin?" Diye, sordum dan diye. Müdür bir an da duraksadı.

"Yok daha neler!" Dedi, hayretle. Küçük çaplı bir kahkaha attı. Sesi güzeldi.

"Komik bir şey göremiyorum. Beni esir aldın. Şimdi de işkence edeceksin işte." Dedim. Müdür tekrar kahkaha attı. 'komik mi oç' dememek için kendimi zor tutuyordum. Bana döndü. Gülümsüyordu.

"Gerçekten senin gibi küçük bir kıza işkence edeceğimi mi düşünüyorsun?" Diye, sordu hayretle. Yüzü ciddi bir hâl aldı. "Gaddar bir adam değilim ben Ece."

"Açım." Dedim, konuyu değiştirmek isteyerek. Şu an müdürle ne kadar gaddar olduğunu tartışmamak benim lehime olurdu.

"On dakikaya hazır." Dedi. O da konuyu uzatmadan işine dönmüştü. Sanırım yemek hazırlamayı seviyordu.

İlk kez bir erkek benim için kendi elleriyle yemek hazırlıyordu! Hem de yakışıklı kaslı uzun boylu ve yeşil gözlü! Tabii bir de mafya...

Ayağa kalktım. Müdürün yanına gittim. Dikkatle yan profilini incelemeye başladım. Ne yapıyorsun diye sormayın. Bende bilmiyorum..

Hafif kalkık burnu, çatık kaşlarıyla sert bir çehreye sahipti. Kirli sakalları kendisine pek yakışmıştı.

"Ne yapıyorsun?" Diye, sordu gülümseyerek.

"Gözlerin hangi renk?" Dedim, biraz daha yaklaşarak.

Elleri bel boşluğuma yerleşti. "Yeşil?" Dedi, flörtöz bir tonlamayla.

"Ama hangi tonu?" Diye, sordum. Kollarına tutundum. Bana doğru eğildi. Dudağımın kenarını öptü.

"Hangi tonunu istersen." Dedi, muzur bir ifadeyle gülümseyerek.

Allah'ım ne güzel bakıyor! Sanırım gözleri zümrüt yeşilinden bir tık daha açık bir renkteydi.

Ama bu müdürün takıntılı bir manyak olduğu gerçeğini değiştirmiyordu! Neden bu kadar iyi davrandığı hakkında hiçbir bilgim de yoktu.

Kollarında ölen sevgilisine benziyorsun diye Ece Naz.. gayet açık değil mi sence de?

Çok mu sevmişlerdi birbirlerini?

Peki ya Gökhan sevgisinin karşılığını alamadı diye gerçekten bencillik edip, kızın ölmesine izin mi vermişti? Benim olmayacaksa kara toprağın olsun hesabı..

Peki kız nasıl biriydi?

En çok merak ettiğim sorular bunlardı. Müdüre sormak istiyordum. Lâkin bir o kadar da sormaya çekiniyordum.

Allah'ım o kadar insan içinde neden Pera'ya benziyordum? Vallahi isyan etmiyorum ama... Ama şimdi benim de sonum Pera gibi olursa?

Ne güzel isimdi öyle.. Pera...

"İyi misin?" Diye, sordu müdür. Dikkatle yüzümü inceliyordu.

"Çok iyiyim." Diye, fısıldadım. Yalan söylüyordum. İyi değildim. Şu son on yedi günde başıma gelmeyen kalmamıştı. Ve benim kafam almıyordu.

En başta buraya gelmemi, Rüzgâr'ın bana olan aşkı için yorumlamıştım. Hoş! Zaten de öyleymiş. Sonra araya müdür ve Gökhan girdi. İkisi de geçmiş zamanda aynı kişiyi sevmiş. Lâkin kızın gönlü müdüre kaymış, Gökhan'ı geri çevirmiş. Sonra kız Gökhan yüzünden bir suikaste kurban gitmiş. Hem de müdürün kollarında! Ve ben sırf o kıza benziyorum diye bana takıntı yapmışlar.

Belki de Gökhan o yüzden beni o gece kafa dinlemek için gittiği yere götürdü. Rüzgâr geçmiş de yaşananlar yüzünden o kadar tepki gösterdi. Çünkü Gökhan'ın bana bir şey yapmasından korktu.

Belki de çok daha farklıydı.. lâkin benim teorim böyleydi.

"Bembeyaz oldun?" Dedi, müdür. Sorgularcasına gözlerimin içine bakıyordu. Birbirimize çok yakındık..

Hatta o kadar yakındık ki, karnımda sert erkekliğini hissediyordum. Ne yani kudurmuş muydu şimdi?

"Açlıktan." Dedim, yapmacık bir şekilde gülümseyerek. Müdürü hafifçe ittirdim. "Ellerimi yıkayıp geleceğim."

Hızlı adımlarla mutfaktan çıktım. "Koridordan dümdüz ilerle hemen sol da ki kapı." Dedi, müdür hafif sesini yükselterek.

Uzun koridordan dümdüz ilerledim. Sol kapıdan içeri girdim. Kapıyı kapatıp, sessizce bulunduğum yere çöktüm.

Acaba Rüzgâr şimdi n'apıyordu?

Sen burada müdürle kırıştırırken ölüm kalım savaşı veriyor Ece Naz!

Peki ya Gökhan? Gerçekten de ölmüş olamazdı değil mi?

Lin Lan iyi miydi?

Tamam mafya hikayelerini okuyunca esir alınmak baya cazip ve eğlenceli geliyordu. Lâkin hiç de öyle değildi!

Hele de takıntılı bir manyak tarafından esir alınmak... Tamam abartıyorum daha işkence falan da görmedim. Hatta aksine bana çok iyi davranıyor. Lâkin kendimi hapiste gibi hissediyorum...

Rüzgâr bok mu vardı da bana ilan-ı aşk etmedin. Şimdi belki her şeye beraber göğüs geriyor olurduk. Ya da beraber kaçardık buralardan.

38 yaşında olman hiç umurumda değil. Bana iyi hissettirecektin, sen kötü bir adam değilsin..

"Ece yemek hazır!" Dedi, müdürün sesi. İki kez kapıya vurdu. Gözlerimi devirdim. İki dakika duygusala da bağlayamıyorduk anam!

Biri bu adama lavaboya giren insanların rahatsız edilmemesi gerektiğini öğretmemiş miydi allasen? Neyse en azından kapıyı açıp, pat diye içeri girmemesine şükredeyim bari..

"Geliyorum." Dedim, bezgince.

Lavabo kapısını açmamla, müdürün meymenetsiz ama bir o kadar da yakışıklı suratıyla karşılaştım. Şirince sırıtarak, "çok beklettim herhâl." Dedim.

Gülümsedi. Bana, bana! Müdür bana gülümsedi!

Tamam şaka yaptım. Bu beni heyecanlandırmadı. Belki biraz.. şöyle ucundan.

"Seni kaybetmekten korkuyorum." Diye, mırıldandı.

Höst! Siktir lan!

Ne çabuk?! Tamam eski sevgilisine benzetiyor olabilirdi, lâkin bu kadarı fazlaydı.

Daha iki günden kaybetmeye bile korkmaya başladı!

Sen bu sefer cidden yarrağı yedin Ece Naz!

Hadi çık bakayım işin içinden. Çıkabiliyorsan tabii!

Kapının Ardında ki Yüz (+18)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora