2

551 24 3
                                    

Gerçekleri bilmenin, farkında olmanın acı tatlı yanını yaşıyorum. Belki diyorum onlarda istemiyorlar böyle yapmayı ama başka çözümleri yok. Çözüm değildi bu aslında içimi kemiren isteklerimin çığlığını bastırmaktı. Gün devam ediyor, yer sofrası kuruldu, kalabalık aile olarak bol ekmekli kahvaltımızı yaptık. Defterini, kalemini alıp kilometrelerce uzakta olan köy okulu yoluna koyuldu kardeşlerim. Ben ise bulaşıkları yıkarken annem ahırdaki hayvanlarımızın altını temizleyip, sütünü sağdı. Gelen süt kovalarını boşaltıp, yıkayıp sütü büyük bir bakır tencerede ısıtıyor annem. Mutfakta taştan ocak var, büyük bir halat tavandan asılı ucunda koca bir çengel. Bakır tencere o çengele asılır ve altına sürekli odun atılarak ateş harlanır.

Babam küçük baş hayvanlarımızı önüne katıyor, elindeki yön veren çubuğu ile seslenerek yaylaya yol alıyor. Bunu hemen hemen her gün yapıyor. Hem hayvanları güdüp hem de eve odun, çalı çırpı toplayıp, sırtına urgan ile bağlayıp getiriyor. Henüz o urganla odun getirmeye boyum yetişmedi ama biliyorum bir gün bende getireceğim. Babamın arkasından bakarken, annem öğle ve akşam yemeği hazırlığı için bana seslendi: "Fidan gel Bakim!". Annem sözü "bakim" diye bitirdiğinde hep aynı his olur bende. İşim çok, sallanma, oyalanma, çabucak buraya gel ve bana yardım et demekti bu. Aslında annem haksız sayılmazdı. Şöyle bir bakınıyorum etrafa, taş ocaktaki yayla çorbasını kesilmesin diye sürekli karıştırırken; her şeyden çokca yok, ne yiyecek ne de giyecek, hepsi azar azar hatta tek sayıda. Bu yüzden çok küçük yaşta öğrenmeye başladım  çözümler yaratmayı.

Yayla çorbası kaynadı, taşmasın diye altındaki odunları biraz geriye çekmeyi öğrenmiştim bir öncekinde. Ayaklarımın altına sekmen deriz biz, ahşap bir tabure koyup küçük patatesleri de yıkadım. Çorbanın yerine o çengele asılıp haşlanmaya hazır. Akşam için eve dereden su çektim ve annemin yayığa koyduğu ayranın yağını çıkarmak için sallamaya koyuldum. Benim varlığım bu yaşta buraya ait değildi bundan eminim lakin annem bunca işi tek başına nasıl yapacaktı diye teselli ediyorum kendimi.
Bir işe yaramak hissi okşuyor yüreğimi, zihnim ise red ediyor. Her defasında başka bir işle, telaşla susuyor mantığım. Tercih ettiğim şuan okulda  olmak  evet ama tercihim sorulmadı ki...

Hava kararmaya başladı, babamın karşı dağdan sesi yankılanıyor. Annem ahırdaki hayvanlara sıcak yal veriyor. Bu defa beni de yanında götürdü. Neler yapmam gerektiğini hem gösterdi hem anlattı. İnek nasıl sağılır, ahırın içi nasıl temizlenir tek tek bir bir izledim. Bunu sadece ben değil kardeşce hepimiz yapmayı öğrendik. Zaten zamanla alışılıyor; o tezek kokusuna, hayvanların tavrına, sütü sağmaya. Alışmayla kalmıyor dost olmayı öğreniyorsun. Yakınlaştıkça hayvanlara çıkarsız masum sevgilerini hissetmeye başladım. İsim koyduklarım, sohbet ettiklerim, dertleştiklerim var artık. Bu benim son dönemlerde yaşadığım en güzel duygu. Koyduğum isimlerle onları çağırmak, bana olan sevgilerini hissetmek çok güzel. Sonunda bir dolu arkadaşım oldu. Köpeğimiz, kedimiz, kuzularımız, o minik danalarımız, hepsiyle bir bağ var aramda. Ağabeylerim anlatırdı, yaylada kaldıkları gecelerde dostun köpeğin, yorganın hayvanlar diye. Çok haklı olduklarını ben yeni yeni anladım.

Gül FidanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin