Özür Dilerim

374 63 79
                                    

🌙

Lee Felix

Bangchan ile konuşmamızdan ve beni kısmen(?) öpmesinden sonra bir süre daha ikimiz de konuşmadan öylece oturmuştuk ve sanki içimde bir şeyler alevlenmiyormuş gibi sakince gitmem gerektiğini söyleyip kaçmıştım.

Kaçıp gitmem ne kadar doğruydu? Onu orada öylece bırakıp koşarak uzaklaşmam yanlıştı belki de ama o an sanki yapabilecek tek şeyin buymuş gibi hissetmiştim.

Kesinlikle böyle bir şey beklediğim de söylenemezdi açıkçası. Çünkü sonuçta o benim çocukluk arkadaşımdı ve gelip bana yıllardır beni sevdiğini söylemişti.

Biriyle bunu konuşmam gerektiğini ve bu kişinin kesinlikle Jisung olduğunu hissediyordum açıkçası ama Jisung şu an Minho ile Cheescake yiyordu. Peki bu benim ne kadar umrumdaydı?

Kafeye girdiğim an eski oturduğumuz yere çıkıp önünde tabaka duran Jisung'ın yanına geçtim ve hızlıca kolundan sarstım. "Acil durum, mavi alarm Sung mavi alarm kalk çabuk."

Elinde çatalıyla duraksamış ve ne olduğunu kavramaya çalışan Jisung önce Minho'ya sonra bana bakıp kaşlarını çattı. "Mavi alarm mı? Minho ile ayrılmadık ki? Yoksa ayrıldık mı?"

Mavi kodun Jisung ve Minho Ayrıldığında kullandığımız bir kod olduğunu hatırladığımda yüzümü buruşturup başımı iki yana salladım. "Her neyse işte kırmızı kod o zaman Jisung kalk hadi çabuk gidiyoruz."

Karşımdaki ikili birbirine anlamsız bakışlar atarken Minho'nun yüzünde keyifli bir sırıtma yer edindiğinde onun da bilindiğini fark ettim. O da en başından beri biliyordu işte.

Işaret parmağımı Minho'ya doğru uzatıp sallarken aynı zamanda "Hain, hainsin sen. Seninle sonra görüşeceğiz. Yürü Jisung çabuk hadi."

Minho dediklerimle kahkaha atarken yiyemediği Cheescake için yakınan Jisung'ı kolundan tutup kaldırdım. Ona çıkmadan önce bir cheescake alabilirdim.

"Umarım onu çok terslememişsindir Lixie. Fazla heyecanlıydı bugün bunun için."

Tam Jisung'ı kaldırıp ilerleyecekken Minho'nun dediği ile ona döndüm. Şu an kaçıp gitmemin Chan'da nasıl bir etki bıraktığını bilmiyordum açıkçası o yüzden onu kırdım mı onu da tahmin edemiyorum.

Minho'ya yalnızca kısa süre gözlerimi kısarak baktıktan sonra sargıda olmayan kolum ile Jisung'ı tutup aşağı kata doğru çekiştirdim. Eğer Jisung'ı biraz tanıyorsam yukarıda ona cheescakeini yedirmediğim için bana küsecekti. Bu yüzden de raflardaki pastalar göz gezdirirken gördüğüm limonlu Cheescakei görevliye işaret ettim. "Lütfen şunu paket yapabilir misiniz? Çabuk olursa sevinirim acelemiz var da."

Rafların ardındaki kız beni başıyla onaylarken Jisung da teşekkür yağmuruna tutuyordu beni. Ona bir taksi çağırması gerektiğini söyleyip cheescakein ücretini ödemek için çantamdan cüzdanımı çıkardım.

Yalnızca yirmi dakika içinde Jisung, ben ve sevgili limonlu cheescake eve gelmiştik bile. Bangchan gelir korkusu ile o kadar acele çıkmıştım ki kafeden sanki bir şey unuttum gibi hissediyordum ama hayır eksik yoktu.

Uzun süredir adımımı atmadığım kendi dairemdeydik şimdi. Aslında Jisung'ın evine gitmek geçmişti aklımdan ama bundan vazgeçip buraya gelmiştim.

Yatağımda bağdaş kurup karşımdaki Jisung'ın cheescakeini yiyişini izledim bir süre. Bu aynı zamanda Bangchan'ın bankta söylediklerini bir kere daha kafamın içinde tekrarlamak için imkan vermişti bana.

Elindeki tabağı bırakıp "Pekala, gerçekten berbat görünüyorsun. Bana ne olduğunu anlat seni dinliyorum." cümlelerini kuran Jisung ile gözlerimi yerden çekip ona çevirdim. "Ne yapacağım ben? Tanrım... Tamamen bir bataklığın içine çekilmiş gibi hissediyorum."

The Moon is so Beautiful | Chanlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin