İnsanın nefsi kâfirdir
Sual: İnsan için (Nankör, mala düşkün, cimri, zâlim olduğu gibi, nefsi kâfir ve kalbi de hastadır) deniyor. O zaman insan, Allah düşmanı olan kâfir nefsiyle, hasta kalbiyle, nankör ve cimri gibi kötü sıfatlarla nasıl doğru yolu bulup Cennete gider?
CEVAP:
Denilenlerin hepsi Kur’an-ı kerimde vardır. İnsan bu denilenler gibidir. Nefsimiz kâfir olarak yaratılmış ve Allahü teâlânın düşmanıdır, hep haramlardan zevk alır. Bir hadis-i şerif:
(Hak teâlâ, “Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır”buyurdu.) [Mek. Rabbânî]Bir âyet-i kerime meali:
(Nefs-i emmare, elbette günahları, kötülükleri emreder.) [Yusuf 53]Allahü teâlâ, kâfir nefsi yarattığı gibi, aklı da yarattı. Akıl, doğruyu yanlıştan, hakkı bâtıldan ayıran bir kuvvettir. Kalb, akla uyup, nefs terbiye edilirse, zararı önlenmiş olur. Kalbin nefse aldanmaması, ona uymaması, nefsimizle cihad-ı ekber olur. Allahü teâlâ cihad edenlere, Cennette yüksek dereceler vereceğini bildiriyor. Nefsimiz, insanların cihad sevabına kavuşmalarına, meleklerden üstün olmalarına sebep olmaktadır. Görüldüğü gibi nefsimiz, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Günah da işleyebilir, cihad da edebilir.
Hem de, zehirli ilaç gibidir. Doktorun tavsiyesine göre kullanan, bundan fayda kazanır. Aşırı kullanan helak olur. İslamiyet, nefsin helak edilmesini, yok edilmesini değil, terbiye edilmesini, ondan istifade edilmesini emretmektedir. Terbiye edilerek kullanılırsa, bu olumsuzluklar yok edilebilir.İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Tasavvuf yolunda olmaktan maksat, nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye etmek, yani nefsi ve kalbi hastalıklardan kurtarmaktır. Bekara sûresinde, (Kalblerinde hastalık vardır) mealindeki onuncu âyet-i kerimede bildirilen hastalık tedavi edilmedikçe, hakiki imana kavuşulamaz.
Yer üstünde, yer altında ve gökte bulunan her şey insanoğlu için yaratılmıştır. Teneffüs ettiğimiz havanın bile şükrünü eda etmekten âciziz. İnsan kendine sayılamayacak kadar nimet verdiği hâlde, Allah'a karşı nankörlük yapıyor. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’ın [bunca] nimetini saymaya kalksanız sayamazsınız. Doğrusu insan, çok zâlim, çok nankördür!) [İbrahim 34]Daha birçok âyet-i kerimede insanın nankör olduğu bildirilmiştir.
Âdiyat sûresinin 8. âyetinde bildirildiği gibi insan, mala mülke pek düşkündür. Üstelik de cimridir. İsra sûresinin 100. âyetinde, Allahü teâlânın rahmet hazineleri verilse bile insanın yine cimrilik yapacağı bildiriliyor. İnsanın kendini ihtiyaçsız hissedince azgınlık yapacağı,Alak sûresinin 6. ve 7. âyetinde bildirilmektedir.
Bizi yaratan Rabbimiz, elbette bizi bizden daha iyi bilir. Yukarıda insanın bazı kötü vasıfları anlatılmıştır. Hastalığı veren Allahü teâlâ, bunların devasını da yaratmıştır. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet edince, kurtuluş ümidi fazlalaşır. İnsan sadece namazı doğru kılsa, yukarıda bildirilen bütün kötülüklerden kurtulur. Bir âyet-i kerime meali:
(Namaz, münker ve fahşadan [edepsizlikten, akla ve dine uymayan her türlü kötülükten, her türlü günahtan] alıkoyar.) [Ankebut 45]O hâlde yapılacak iş, nefse uymamak, günahlardan kaçmak ve namazı doğru kılmaktır.
.......
Emr-i maruf iki şekilde yapılır
29.03.2015Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir yerde emr-i maruf ve nehy-i münkerin terk edilmesi, orayı felakete götürür, en kötüler başa gelir. İslam âlimleri, (Barış zamanında, düşmanın silahı gibi silahlanmak, ondan daha iyisini yapmak farzdır. Eğer Müslümanlar buna hazırlanmazsa, büyük günaha girerler) buyuruyorlar. Hattâ Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde, çok teferruat olmasına rağmen, bir misal olarak, (Atların ipine varıncaya kadar gayret gösterin, daha iyisini yapın!) emrini veriyor. Atın ipine varıncaya kadar iyi ve detaylı hazırlanmak, gücümüzün yettiği kadar çalışmak lazımdır. Bu maksatla çalışmayanlar, bu uğurda yorulmayanlar ve üzülmeyenler, âhirette rahat etmez.Emr-i maruf iki şekilde yapılır:
1- Söz, yazı ve her çeşit yayın vasıtasıyla dinimizi yaymaktır. Bunu yaparken, bilgi azsa ve şahsa, âdetlere, kanunlara dikkat ve riayet edilmezse, fitneye sebep olur. Onun için bunu herkes yapamaz.
2- Hâl ile, İslam’ın güzel ahlâkına uyarak örnek olmaktır. Herkese tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek, en tesirli, en faydalı nasihat olur. Bunun içindir ki, (Lisân-ı hâl, lisân-ı kalden entaktır)demişlerdir. Yani kişinin hâli, yaşayışı, diliyle söylediklerinden daha tesirlidir, daha faydalıdır ve anlatılacak şeyi daha güzel belli edip, daha güzel bildirir. Görülüyor ki, İslam’ın güzel ahlâkına uygun yaşamak, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmanın en güzel yoludur. Mühim bir farzı yapmak, ibadet etmektir.Tasavvuf, insanı Rabbine yaptığı ibadetlerde lazım olan ihlâsa ve insanlara karşı lazım olan güzel ahlâka, yani tatlı dilli, güler yüzlü olmaya, kızmamaya, kalp kırmamaya, gıybet etmemeye, almak yerine vermeye kavuşturan yoldur. İnsan bu yolu mürşid-i kâmillerden veya onların eserlerinden öğrenir.
O hâlde, İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi büyüklerin kitaplarını okuyup tatbik ederek önce kendimiz güzel ahlâk sahibi olmalıyız, yani önce kendimizi düzeltmeliyiz. Ancak ondan sonra başkalarına faydalı olmayı düşünmeliyiz. Eğer biz sert, sinirli ve kırıcı davranıyorsak, yani kendimize faydamız yoksa, başka insanlara nasıl faydalı olabiliriz?
www.dinimizislam.com@leyaLiHasret

YOU ARE READING
Huzur-u Kalb
Spiritual#İlim öğrenmeye çalışanın rızkına, Allah kefildir. #En üstün sadaka, ilim öğrenip sonra da onu başkasına öğretmektir. #Öğrenilen ilim, günahlara kefaret olur. #Bir saat ilim öğrenmek, gece sabaha kadar ibadet etmekten, bir gün ilim öğrenmek, üç ay o...