19- Abimin Kankası

51.7K 3.4K 792
                                    

Savaş'la otobüs durağına doğru yürürken ikimizden de ses çıkmıyordu. Sabah mahmurluğu hâlâ üzerimizdeydi. Dün gece ikimizin de ağladığı düşünülürse gözlerimizi açık tutmakta da zorlanıyorduk. Bizde kaldığı için okula mecburen beraber gidiyorduk. Dün yaşadığımız o utanç verici andan sonra...

Aklıma yine küçücük kilerde yaşadığımız yakınlaşma gelirken kalbim sancılanmıştı. Göz ucuyla Savaş'a baktığımda sabah mahmurluğunu gözlerini kırpıştırarak üzerinden atmaya çalışıyordu. Bakışlarımı onun yüzünde fazla tutmayıp önüme döndüm ve sessizce yürümeye devam ettim. Onun da utandığını bilmek herhangi bir konu açıp konuşmayı zorlaştırıyordu.

Ortamdaki sessizlik, telefonumun melodisiyle bozulurken Savaş'ın bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Montumun cebinden telefonumu çıkarıp arayana baktım. Abim arıyordu. Aramayı cevaplandırıp kulağıma yasladım. "Efendim abi?"

"Defne, Savaş yanında mı?"

"Evet, telefonu ona vereyim mi?"

"Yok, gerek yok. Telefonunu unuttuğunun farkında mı?" Gözlerimi Savaş'a çevirdiğimde konunun kendisi olduğunu fark ettiği için merakla bana bakıyordu. Ona yönelik konuştum. "Telefonunu bizim evde unutmuşsun."

"Bir şey olmaz."

Yeniden telefondaki abime dönüp Savaş'ın söylediklerini ilettim. "Bir şey olmazmış."

"Aylin sabahtan beri arayıp duruyor. Nasıl bir şey olmaz?"

Kalbime acı bir ağrı girerken sakince yutkunup yeniden Savaş'a baktım. "Aylin seni arıyormuş."

Omuzlarını silktiğinde abimle vedalaşıp telefonu kapatmıştık. Telefonumu montumun cebine sokup yeniden sessizleşirken içimde bir korku belirmişti. Ya barışırlarsa? Barışmalarını istemememin bencilce sebepleri vardı, bunu kabul ediyordum ancak asıl sebep birbirlerine iyi gelmiyor oluşlarıydı. En başında Aylin, Savaş'a güvenmiyordu. Bir ilişki, güven olmadan yürümezdi.

Savaş kırgındı, bunu görebiliyordum ancak Aylin'i de çok seviyordu. Eğer Aylin barışmak isterse...

Kafamı hafifçe iki yana sallayıp düşüncelerimden sıyrıldığımda otobüs durağına gelmiştik. Durakta sallana sallana yolu izlerken gelen otobüslerin numarasına bakıyordum. Sonunda okula giderken bindiğim otobüs geldiğinde içerisinin oldukça dolu olduğunu görmüştüm. Derin bir nefes alıp otobüse bindim. Orada nefes alamayacağım kesindi.

Kartımı okuttuktan sonra boş bir yere geçip yaslanmıştım. Savaş da ardımdan binmiş, yanımdaki yere yaslanmıştı. Bu saatte boş yer bulmayı beklemiyordum zaten, o şans ayda yılda bir gelirdi.

Otobüs, bir sonraki durakta durduğunda bizim gibi öğrenciler binmişti ancak üzerlerindeki forma farklıydı. Ne yazık ki formaları bizimkinden daha güzeldi. Dudak bükerek formalarının güzelliğini izlerken bakışlarımı yukarıya kaldırdığımda formasına baktığım çocuğun sırıtarak beni izlediğini görmüştüm. Anında gözlerimi kaçırdım. Kesinlikle yanlış anlamıştı.

Çocuk, önümdeki boş yere geçip üstteki demire tutunduğunda utançtan gebermek üzereydim. Ama yüzüne dahi bakmamıştım. Sadece formasını inceliyordum. Bunu nasıl yanlış anlayabilirdi ki?

"Telefon kabın çok güzelmiş."

Önümdeki çocuk konuştuğunda bakışlarımı bir anlığına kaldırmıştım. O sırada elimin içinde tuttuğum telefonuma baktığını görmüştüm. Parmaklarımdan telefon kabım doğru düzgün görünmüyordu bile. Yine de "Teşekkür ederim," diye mırıldanmıştım.

"Ne demişler? Eşyalar sahibine çekermiş."

Sadece ufak bir tebessüm etmekle yetinmiştim. İltifat ediyordu, henüz hareketleri rahatsız edici boyuta ulaşmamıştı bu yüzden kaba davranıp da cesaretini kırmak istemiyordum.

Yanımda dikilen Savaş, bir anda bana doğru kayıp benim başımın üzerindeki demire tutunduğunda başımın arkası, onun koluna değiyordu. Çocuğun görüş alanına girdiğinde çocuğun yüzümü inceleyen bakışları Savaş'a dönmüştü. Göz ucuyla Savaş'a baktığımda çocuğa düz bir şekilde bakıyordu.

Çocuk, sertçe yutkunup arkasını döndüğünde gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Zavallı çocuk, bana yavşamak için çok yanlış bir zamanı seçmişti. Savaş, abimin en yakın arkadaşı olarak abimin turşumu kurma planlarına elbette ki katkı sağlayacaktı.

Abim aslında kıskanç değildi. En azından beni rahatsız edecek kadar kıskanç değildi. Bana aşırı derecede düşkündü ve beni gelecekte eşim olacak biriyle paylaşma fikrinden hiç hoşlanmıyordu. Bu yüzden şakasına devamlı beni evlendirmeyeceğini söyleyip dururdu. Düğünümün ortasında damattan hamile olduğunu söylemekle tehdit etmişliği bile vardı. Tabii bunun karşılığında ben de onu, onun düğününün ortasında gelinden hamile olduğumu söylemekle tehdit ediyordum.

İneceğimiz durağa yaklaştığımızda yaslandığımız yerden doğrulmuş ve düğmeye basmıştık. Otobüs, durağın önünde durduğunda Savaş'la art arda inmiştik. Okula doğru yürürken birden aklıma gelen fikirle Savaş'ın kolunu tutmuş ve onu durdurmuştum. Savaş, merakla bana döndü.

"Okula ayrı ayrı mı gitsek?"

Kaşları çatıldı. "Niye öyle bir şey yapalım?"

"Aylin seni aramış ya," diye mırıldandığımda nereye varacağımı anlamıştı. Yine de söyleyeceklerimi bitirmemi bekliyordu. "Muhtemelen okulun bahçesinde seni bekliyordur. Konuşmak için. Kız zaten beni sevmiyor, bir de senin yanında görürse-..."

"Sence bu ne kadar umurumda?" Savaş'ın sesini belki de ilk kez böyle duyuyordum. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda yüzüne hakim sinir gözümden kaçmamıştı. "Bana güvenmeyen kendisi. Senden metrelerce uzak dursam da güvenmeyecek olan kendisi. İstediğini düşünsün. Zaten ayrıldık."

"Doğru söylüyorsun. Ama yine de-..."

"Defne," diyerek sözümü bir kez daha böldüğünde dikkatle ona bakmıştım. "Sen bizim aramıza girmeye çalıştın mı?"

"Ne?"

Bana doğru eğilip yüzlerimizi hizaladıktan sonra yeniden sordu. "Aylin'le aramıza girmeye çalıştın mı çalışmadın mı?"

Kafamı iki yana salladım. "Hayır."

"O zaman neden kendini suçlu hissediyorsun? Senin varlığının Aylin'i rahatsız etmesi senin suçun değil, tamam mı? Çünkü sen yanlış bir şey yapmadın. Tek yaptığın abinin hırkasını giymekti."

Bir de seni sevmek...

Yavaşça yutkunduğumda Savaş, gülümsemişti. Konuyu daha fazla uzatmayıp başımı salladığımda ikimiz de yürümeye devam etmiştik. Evet, yanlış bir şey yapmamıştım. Aylin ve Savaş'ın arasına girmemiştim. Savaş'ın sevgilisi olduğu dönemler bizim evimize geldiğinde kendime ve kalbime hakim olup odamda kalmaya çalışmıştım. Onunla muhabbet kurmaktan, onu görmekten kaçınmıştım.

Ben, yapabileceğim her şeyi yapmıştım. Barışsınlar diye Savaş'la sevgilisine hediye bile bakmıştım. Ama yine de benim varlığımın Aylin'i rahatsız etmesinde Aylin çok da haksız sayılmazdı. Onunla empati kurduğumda bundan ben de hoşlanmıyordum.

Ama ne yapabilirdim? Benim elimde olan bir şey değildi. Savaş, abimin en yakın arkadaşıydı. Evimize gelmesine engel olamazdım. Konuşacak konularımızın olmasına engel olamazdım.

Tıpkı ona âşık olmaya engel olamadığım gibi, onu sevmeye devam etmeye de engel olamıyordum.

İçime derin bir nefes çektim. Geri çekilemiyordum, ona doğru bir adım da atamıyordum. Bulunduğum konum itibariyle tüm duygularım resmen sömürülüyordu ve bu aslında beni içten içe öldürüyordu.

Düşüncelerimde neredeyse boğulmak üzereyken Savaş'ın elini başımın üzerinde hissetmemle donup kalmıştım. Bakışlarımı yukarıya, onun gözlerine çevirirken yüzünde sevimli bir gülümseme vardı.

"Ne konuştuk az önce?" dedikten sonra başımın üzerindeki eliyle saçlarımı kısaca karıştırdı. "Düşünme bu kadar. Kanser olursun."

Ona aval aval baktığımı fark ettiğinde elini saçlarımdan çekmişti. Gülüşü genişlerken tatlı tatlı sordu. "Anlaştık mı, Defne?"

Kafamı onaylarcasına salladığımda onun gülüşü bana da bulaşmıştı. "Anlaştık."


RÜYALARIMDA | Yarı TextingWhere stories live. Discover now