38- Yeniden Deneyelim

45.7K 3.1K 731
                                    


Sırtımı arkaya doğru verip kolumu yanımdaki direğe dolarken bir yandan da sırıtarak sol başparmağıma bakıyor, yanılmamış olmak için devamlı oradaki harfi kontrol ediyordum. Savaş'ın yanındayken S harfi gördüğümü söylemeye utanmıştım. O yüzden kafadan başka bir harf sallamıştım ama resmen onun ilk harfi vardı.

Hülyalı hülyalı Savaş'ın evinde geçirdiğim günü düşündüm. Beni Şekerim'in karşılamasını, Savaş'ın Şekerim'e olan düşkünlüğünü birinci sıradan izlemiş olmamı, sol elimi avuç içine alıp başparmağıma bakmasını...

Ve defterimde Serkan'ın ismini görmesini...

Aklıma yeniden o facia gelirken yüzümü ekşitip yanaklarımı şişirdim. Serkan belki de o gözle bakacağım son erkekti ancak aşkından ölüp bittiğim çocuk onu sevdiğimi düşünüyordu. Yeterince kanıtı da vardı. Benim belki biraz cesaretim olsaydı o an 'Serkan'ı değil, seni seviyorum' diyebilirdim. Biraz cesaretin dışında herhangi bir cesaret kırıntısı olsaydı en azından Serkan'ı sevmediğimi de söyleyebilirdim.

Ama yapamamıştım. Onu sevdiğimi anlamasından, aramızdaki ilişkinin tuhaflaşmasından o kadar korkuyordum ki... Daha da kötüsü yaptığım en ufak bir hatada abim ve Savaş'ın arası da tuhaflaşabilirdi. Gerçekten, dünya üzerinde bu kadar erkek varken neden abimin en yakın arkadaşına tutulmuştum?

Okulumun yakınındaki durakta indiğimde aklımda bu soru dolanıyordu. Savaş'ı öyle uzun zamandır seviyordum ki hislerimin ne zaman alevlendiğine dair bir fikrim yoktu. Tahminimce her şey ufak ufak başlamıştı ve olup bittiğindeyse çoktan ona âşık olmuştum.

Okula doğru paytak adımlarla yürürken Savaş'ı okulun bahçesinde görmüştüm. Adımlarım yavaşlarken kalbim, tanıdık bir sancıyla kavrulmuştu. Okulun bahçesinde elleri cebinde, kafasına hırkasının kapüşonunu örtmüş Savaş'ın görüntüsünü ne zaman görsem aynı şeyleri hissedecektim sanırım. Soğuktan kızarmışsa da esmer teni bunu ustalıkla saklıyordu. Gözlerini uykuyla kırpıştırıyordu. 

Bakışlarım yüzünde haddinden fazla gezinirken onun aksine beyaz olan tenim kızarmaya başlamıştı. Neyse ki hava soğuktu da tenimin kızarıklığı için harika bir bahanem vardı. Buna güvenerek yavaşlattığım adımlarımı hızlandırırken Savaş'a doğru yürüyordum. 

Tam yanına varamadan Savaş, beni fark ettiğinde yorgunca gülümsemişti. Bugün sınavlarımız başlıyordu. İkinci ders matematik sınavımız vardı. Eve geldikten sonra Savaş'ın evinde çıkardığım notlarımı defalarca gözden geçirmiştim. Matematik harika olduğum bir ders olmasa da kendime yetecek kadar not alabiliyordum.

"Günaydın," dediğimde adımlarımı tam önünde durdurmuştum. "Günaydın," diyerek karşılık verdi Savaş. Onu bahçede dikilirken gördüğümü hatırladığımda sordum. "Birini mi bekliyorsun?"

"Yok, kimi bekleyeceğim?" Eliyle kapüşonunu iteleyip saçlarını karıştırdığında olduğum yerde erimemek için kendime havanın ne kadar soğuk olduğunu hatırlatıp durdum. Savaş, utancımdan kızarmış yanaklarıma bakarken gülümsedi. "Çok mu üşüdün?"

"Evet. Çok üşüdüm." Attığı bahaneyi havada kapmıştım, soğuğu neredeyse hissetmiyordum. Onun yanındayken soğuğu hissedememek bana çok tuhaf geliyordu. Ama öyle heyecanlanıyordum ki başka hiçbir şey düşünemiyordum.

"Gel, içeriye girelim o halde. Çay ısmarlayayım mı sana?"

"Yok, kantinin çayı güzel olmuyor ya."

"Benim gibi yapamıyorlar da ondan," diyerek kendini övdüğünde kıkırdamıştım. Haklıydı. Çok fazla çay içen biri değildim. Aslında çok severdim ama babamın içtiği çaya kıyasla benimki hiçbir şeydi. Yine de iyi çay ve kötü çayı ayırt edebiliyordum. Savaş, kesinlikle iyi çay yapıyordu.

RÜYALARIMDA | Yarı TextingWhere stories live. Discover now