yirmi dokuzuncu bölüm

1.1K 106 36
                                    


"Haksız mıyım şimdi ben?"

Yaklaşık yarım saattir sevgilim olacak üçkağıtçı ile aynı konu üzerinde konuşuyorduk ve bu durumu bir sonuca bağlamayı ne kadar istesem bile kesinlikle çıkış yoluna ulaşmamı engelliyordu. Engellemek derken yalnızca sözlü bir durum değil kesinlikle bu, her şekilde engellemek.

Bazı insanları çözmek için üç gün, bazı insanları çözmek için üç yıl gerekir derler ya hani o sözle bağdaştıracağım bu durumu çünkü her seferinde çözdüm derken öyle bir şey yapıyorki, diyorum hani nerede benim tanıdığım insan?

"Yarım saattir bu konu üzerinde konuşuyoruz ve haklı haksız aradığımız kısmı bence çoktan arkamızda bıraktık, o yüzden şimdi odaklanmamız gereken şeye odaklanıp, bugünün keyfini çıkarabilir miyiz?"

Bahsettiğim şey tam olarak bu işte, birkaç dakika öncesine kadar yüzünde tamamen farklı bir ifadeyle söylediklerime karşılık verirken, şimdi son derece olgun, kocaman açılmış bambi gözleri, hafif dolgun dudaklarında yine sanki hayali bir gülümsemeyle bakıyor yüzüme ve ben yine daha öncesinde söylediğim gibi bir çıkış yolu bulamıyorum kendi içimde. Nasıl oluyor, bunu nasıl başarıyor veyahut bu benim zayıflığım mı, gibi sorulara cevap bulamayacağımı anladığımda kendime bunları sormayı bırakacağım.

"Gözlerime böyle bakarken nasıl reddedeyim teklifini."

Önce kendi dudaklarına götürüp sonrasında sandalyeden uzanabildiği kadarıyla dudaklarıma değdirdiği elini birkaç saniye sonra geriye çektiğinde, yaptığı bu hareket ne kadar çocukça olsada gülümsetiyordu işte. Sevdiğini gülümsetmek yine sevdiğin tarafından bu kadar basitti ve bu basitlik bile öylesine dolduruyordu ki içimi, iyikilerimin başında geliyordu Jungkook.

"Biliyor musun benim ilk aşkım aynı zamanda ilk yenilgimsin." demişti aniden.

"Bilmez olur muyum?" Yüzüme istemsizce yerleşen sırıtış ve ukala tavrıma karşılık, o ciddiydi. Normal şartlarda bu durum tam tersi olurdu, bu yüzden yine şaşırtmıştı beni. Aslında şaşırtmamıştı, çünkü dediğim gibi tanıdığım hiçbir insana benzemiyordu ve ben ne zamanki beni şaşırtmadığını düşünmeye meyilli olacağım bir an yaşarım, o zaman buna şaşırırım.

"Ciddiyim."

Hem anladığımı belirtmek hem de devam etmesi için kafamla onayladım onu, anlamış olacak ki bir süre sonra devam etti.

"Aslında karakterlerimiz çok benzer değil bizim, en basitinden sen daha çok mantığınla hareket ediyorsun mesela bense daha sezgisel davranırım olaylarda. Bunun yaşla falan alakalı olduğunu da düşünmüyorum, bu içsel bir şey.

Geçen yıl tanıştık biz ama ben ondan önceki yıl ilk kez, kuzeninle sohbet videona denk gelmiştim. Hani güzellik diyince akla erkekten önce kadın gelir algısı vardır ya, ne yalan söyleyeyim seni görene kadar bende o düşüncedeydim. Ekranda şu an karşımda durduğun gibi duruyorsun bu arada, tamamen şu an ki duru güzelliğinle, aynı samimi bakışlarınla, gerçekten hiçbir değişikliğin yok, zaten zamanla bunu fark ettiğimde dedim ki tamam ya ben buldum.

O hafta sürekli yorumları okudum, eski videolarını izledim, instagram hesabını da buldum , çıldırmış gibiydim. Aklım sürekli gerçekliğini sorguladığım sorularla doluydu ve bir gün Yoongi hyung ile arkadaş olduğunu öğrendim. Birkaç kez buluştuğumuzda sanki bilmiyormuş gibi senin konunu açtım hatta. Şimdi söyleyince kulağa çok komik ve utanç verici geliyor. Neyse, zaman geçtikçe hayatımda yer edindin ve istemsizce sana ulaşma arzum da arttı. Ve tabiki bunu fark eden yalnızca ben değil, çevremdeki insanlarda oldu.

Bunu dile getirmesemde biliyorsun arkadaş grubumuzda fazla zeki insanlar var, bir şekilde onlardan saklamak mümkün olmuyormuş bende sonradan fark ettim. Neyse ki yüzüme çok vurmadılar bu durumu. Gerisini anlatmıştım zaten, ufak çaplı oyunlarım sonucunda seninle konuşma fırsatı buluşumu falan."

"Peki ilk yenilgim demiştin, ondan hiç bahsetmedin?" Gülümsedi. Söylediklerinin sonda bahsettiği kısım hariç gerisini bilmiyordum evet ve öylesine dokunmuştu ki kalbime neredeyse ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

"Yanına geleyim önce, gözlerine bakarken konuşmak zor çünkü bacaklarını açar mısın?" Dediğini yapıp bacaklarımı açmış, kafasını kasığıma yaslamasına izin vermiştim.

"Jimin hyung ve ben ikimizde platonikliği had safhada yaşadığımız bir dönemdeydik, biliyorsun o da benim gibi bu konularda pek tecrübeli değil. Son dönemde de sen ve Yoongi hyung çok içli dışlıydınız ve o da pek konuşkan değildir arkadaşları konusunda biliyorsun, bizde kendi çapımızda dünyanın en saçma teorilerini uydurup yine kendimize eziyet ediyorduk. Birkaç gün geçti buluşalım dedik yine o gün bizim evde buluştuk, görsen öyle saçma bir ruh hâli içerisindeydik ki yine."

Kendi kendine gülüp bir müddet duraksayıp sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi görünüyordu yukarıdan bakınca, o konuşurken ben ise saçlarını okşuyordum.

"Birkaç saniye öncesinde gülerken, birkaç saniye sonrasında gözlerimiz doluyordu, şöyle düşün senin agustd reaction videonu izlerken Jimin bir anda ağlamaya başladı mesela. O an ne yapsam bilemedim, hayatım sanki gözlerimin önünden geçiyormuş gibiydi, duraksadım sonra içim burkuldu, nefes alamadım sanki. Normal şartlarda bir insan nefes almak için kapıyı, pencereyi aralar ben pencereyi değilde fotoğrafını açtığımda anladım sana yenildiğimi."

Akmaması için çok direttiğim gözyaşım sol yanağımdan süzülüp avucuma düştüğünde, karşımda benden yaşça küçük bu çocuğun kalbindeki yükümü hissetmiştim. Kelimeleri nasıl bu denli özel seçiyor, ses tonu nasıl böyle kalbime dokunuyor bilmiyordum, tek bildiğim hayatım boyunca böyle bir insana denk gelişimin, yine hayatımın en büyük şansı olduğuydu.

"Sen çok özel bir insansın biliyorsun değil mi? Her seferinde o kadar şaşırıyorum ki varlığına, gerçeklik algısı ile çok zıtsın. Gerçekten burada mısın sahi? Ellerim arasındaki saçlar bir insana mı ait? Gözlerin gerçekten hep böyle parlak mı? Sen, sen gerçek misin Jungkook? Sahiden benim sevgilim misin?"

Zar zor kurduğum birkaç cümlenin beraberinde, o ayaklanıp cebinden çıkardığı telefonunun ön kamerasını açıp elime vermişti.

"Bak."

Verdiği komut ile kendime baktım.

"Ben her gün böyle bir güzelliğin varlığına kendimi inandırmaya çalışırken sen gelmiş bana sen gerçek misin diye sorabiliyorsun? Hakkın var mı sence buna? İnan bana yok. O yüzden bu duruma çok kafa yorma, sonunda benim gibi manyak olmak istemiyorsan eğer. Baksana gözlerime, sen diye çıldırıyorum ben."

Daha fazla dayanamamış uzandığım baldırlarından kavrayıp onu kucağıma çekmiştim. Vücudu bu hareketimi beklemiyormuşçasına ani bir refleksle duraksasa bile geri çekilmemiş aksine yine o bambi gözleriyle ne yapacağımı kestirmeye çalışıyor gibi görünüyordu.

"Bu akşam için bir plan yaptım, eğer biraz daha oyalanırsak plan suya düşecek gibi duruyor." Aklımdan kesinlikle çıkan bu durumu en azından kaçırabilme ihtimalimize karşılık hatırlatmak istemiştim.

"Düşerse düşsün, önce kucağına çekip sonra planı hatırlatmak sence etik bir hareket mi?"

Tam konuşacağım sırada işaret parmağının dudağımın üstünde bir kez turlamasına müsade etmiş, beni oynatmasına izin veriyordum, ki başarıyordu da.

"Sen söylemeden ben söyleyeyim, etik değil ve şahsen şu an hiçbir şey de umrumda değil, sadece beni öpmeni ve geceyi evimizde geçirmeyi istiyorum. Ben ve belki de plan yaptığını sanıp aslında planın tam ortasına düşen seninle birlikte."

the youtuber diarysWhere stories live. Discover now