0.2

267 42 31
                                    

üzerime günlük kıyafetler geçirip mutfaktaki tezgaha bıraktığım poğaça tabağını alarak dışarı çıkıyorum. yaklaşık beş dakika önce evden ayrıldın, aslında seninle karşılaşmak, konuşabilmek için yanıp tutuşan yanım evine erken gitmem için çok ısrar etti ancak hayatına birden dalamam.
sen bile nasıl olduğunu anlamadan, gizlice sızmalıyım.

bu yüzden ilk karşılaşmamızda sevgilinin beni sonraki gün kahvaltıya davet etmesi harika oldu. elim boş gitmemek için tüm geceyi harika poğaçayı yaratmayı deneyerek geçirdim çünkü bu işler nasıldır bilirsin. yiyebileceğimizden fazlasını götürüyorum ki tezgahta kalan poğaçaları görüp '"bunu kim yaptı?", "tanrım çok lezzetliymiş", "baksana aslında komşu taeyong çok iyi bir aşçı", diyebilesin.

ah eğer benim sevgilim olsaydın sana harika yemekler hazırladım, herşey sana uygun olurdu. zevklerine, isteklerine...

o senin için bu kadarını bile yapamıyor, yazık.

üç dakikalık yürüyüşün ardından ön verandanıza vardığımda jaehyun ben daha zili çalmadan kapıyı aralıyor.

'hey, korkuttum mu?'

başımı sallıyorum, 'hayır'

'çiçekleri suluyordum ve seni gördüm, hoşgeldin.'

gülümsüyorum, 'hoşbulduk, çiçeklerin baya güzelmiş bu arada. favorin var mı?'

sır saklıyormuşuz gibi fısıldayarak sorduğumda, beni taklit ederek fısıldıyor. 'pembe olan ama bunu diğerleri duymasın.'

'bana güvenebilirsin, benden sır çıkmaz.'

bu kez sevgilin de gülümsüyor, o lanet pembe gülü jaehyuna senin aldığına adım kadar eminim bu yüzden sormayacağım. ceketimi girişte çıkartıp askılığa, seninkinin üzerine bırakıyorum.

'ee, burayı sevdin mi jae?'

şaşkın gözlerle beni izlediğinde durup soruyorum, 'sana böyle seslenmem sorun olmaz değil mi?'

'hayır hayır hiç olmaz. ne diyebilirim ki burası gerçek bir cennet, arka bahçemizin nehre baktığını henüz dün gece fark ettim.'

'harika, tadını çıkartmaya bak.'
çünkü çok yakında kapı önüne konulacaksın.

saçlarımı ellerim yardımıyla sakince tarayıp etrafa göz gezdiriyorum.
'mutfak nerede?'

'orada.'

hemen yanımdaki kapıyı gösterdiğinde başımı sallayıp tabağı havaya kaldırıyorum. 'öyleyse ben bunu bırakayım.'

'pekala ben de çiçekleri sulamayı bitirip hemen geliyorum.'

onaylıyor, mutfağa giriyorum. mobilyalarına gereken özeni sonra göstereceğim önce yapmam gereken başka bir şey var. sinir bozucu sevgilinin verandaya çıktığından emin olduktan sonra sessizce buzdolabına ilerleyip kapağı açıyor, dün yaptığım frambuazlı pastayı arıyorum.

işte burada!

dahası tahminimde yanılmamışım, cidden frambuaz seviyormuşsun. yarısı eksilmiş keki izlerken elimde olmadan gülümsemeye başlıyorum, jaehyun bütün keki tek başına yarılmış olamayacağına, üstelik de dün favori aromasının çikolata olduğunu ağzından kaçırdığına göre... bunu yiyen sendin.
afiyet olsun, sevgilim.

eğer sevdiysen sana her gün frambuazlı kek yapabilirim, söylemen yeterli.

keyfim yerinde, buzdolabının kapağını sessizce kapayıp elimdeki tabağı tezgaha bıraktıktan sonra etrafa göz gezdiriyorum.
vay canına...
artık mobilyaları senin seçmediğinden kesinlikle eminim. burası tam bir yeni evli mutfağı gibi görünüyor.

gözünü fırından ayırma - yutaeOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz