0.7

225 34 29
                                    

beni görmeye gelmedin, üç gündür. oysa her defasında da dükkana gelebileceğini varsayarak hazırlık yapmıştım. yoksa geldin ve bir saniyeliğine dış camdan içeriyi gözetledikten sonra geri mi kaçtın?
eğer öyleyse seni bu yüzden görememiş olabilirim. kusuruma bakma sevgilim, bu aralar biraz dalgınım. öyle dalgınım ki iki kekimi ve bir de böreği fırında unutup yaktım.
bu daha önce hiç yaşanmamıştı.

neden gelmiyorsun yuta?
pişman mı oldun?
beraber geçirdiğimiz geceyi yalnızca bir günah, kaçamak veya hata olarak mı görüyorsun yoksa?

söylesene seni ben mi zorladım, bunu sen de istemiştim. şimdi neden günah keçisi seçildim? beni "kötü kadın" mı ilan ediyorsun?
ne kadar düşünürsem düşüneyim işin içinden çıkamıyorum, sana kızıyorum, kızıyorum ve kızıyorum. sonra ne mi oluyor?
özlemim ağır basıyor ve yine seni düşünmeye başlıyorum.
nerede olduğunu, ne yaptığını, ne yediğini, mutlu olup olmadığını...

kahretsin, buna devam edemem.

seni görmem lazım, acilen.

belimdeki önlüğün iplerini hızla çözüp tezgahın üzerine bıraktıktan sonra mutfak bölümünden çıkıp kasaya baksın diye görevlendirdiğim jeno'ya dükkana göz kulak olmasını, akşam üzeri de kapıları kilitleyip kepenkleri indirmesini tembihliyorum.
ince bir çizgi haline gelene dek kısılan gözleri ile, gülümseyerek onaylıyor beni. aslına bakarsan oldukça akıllı, uysal bir çocuk ancak şuanda onunla ilgilenemem sevgilim.

acele etmeliyim.

jaehyun'un yeni patronuyla randevusu saat üçte şehrin diğer ucundaki bir kafede gerçekleşecek, sense saat beşte işten çıkıyorsun bu yüzden hızlı olmalıyım.
elimi çabuk tutmazsam yakalanabilirim.

dükkandan çıkar çıkmaz kapının önündeki arabama atlıyor, eve sürüyorum. küçük fordu garaja park ettikten sonra kapşonumu kapatıp etrafı gözetliyor, kimsenin olmadığından emin olarak bahçenize doğru yürümeye başlıyorum. sana ait bir şeyler görmeli, duymalıyım yoksa hiç gerçek olmadığına, olmadığımıza inanacağım. anlıyor musun?

neyse ki evinize kamera taktıracak vakti hala bulamamış olmanız işimi kolaylaştırıyor, alarm sisteminiz de yok. aptal sevgilin sayesinde ön kapının anahtar yuvasını değiştirdiğin halde mutfak balkonunuzunkini değiştirmediğini biliyorum. garajdan aldığım maymuncukla balkon demirlerine tırmanıp kendimi geniş fayansların üzerine bırakıyorum.

kabul sevgilim, hata ettim.

seni henüz tanımadan kendimi bu kadar kaptırmamalıydım. seni tanımıyorum, evet. dükkanıma gelirsin, benimle beraber öğle yemekleri yemeye başlarsın ve tatlı tatlı flörtleşiriz sanmıştım ancak hayallerimi yıktın. beni metrelerce yükseklikten aşağı bıraktın sonra da dönüp arkana dahi bakmadan uzaklaştın olay mahalinden, kanlı ayak izlerinle.
işte bana yaptığın şey buydu. seni çok bekledim yuta, şimdiyse nedenini öğreneceğim. neden gelmedin, neden beni sevmiyorsun, neden kendine bu hayatı layık görüyorsun?

kafam karman çorman...

balkon kapısı, metalik bir tıkırtı eşliğinde açıldığında düşüncelerden sıyrılıp kendimi aniden içeriye atıyorum. tanıdık, sıcak bir hava karşılıyor beni. senin kokun bu, artık tanıyabiliyorum. çok değil üç gece önce bana öyle yakındın ki ciğerlerime bu kokudan başka bir şey gitmiyordu.

derin bir nefes alıp etrafı süzüyorum, görünürde sıradışı şeyler yok. herşey olması gerektiği gibi.
biraz karışık, biraz da düzenli ancak oldukça sıradan.

küçük adımlarla oturma odasına seğirtiyorum. koltuğunuz darmadağın, üzerinde yumuşak bir örtü, yastıklar ve bir de gömlek var. aslında amacım yatak odasını, dolabını kurcalamak ancak koltuğun yanına, yere bırakılmış iki şarap kadehini gördüğümde aniden duraksıyorum.
demek kutlama yapıyordun yuta?

boynumu sağa doğru eğip peluş örtüyü kaldırdığımda hoşuma gitmeyen başka şeyler de çıkıyor ortaya. senin pantolonun gibi, gömleğin gibi...
(senin olduklarına eminim çünkü geçen gün bahçedeki çimleri biçerken üzerindelerdi.)
demek benimle yattıktan sonra o sürtükle yatmaya hiç utanmadın, huh?
sadece merakımdan sormuyorum sevgilim, bu kez kendini nerede tatmin ettin?
çünkü biliyorsun normalde bunu oturma odanızda yapıyordun ancak jaehyun koltuğu ele geçirmiş...
ergenler gibi banyoya mı kaçtın yoksa?

benimle seviştikten sonra böyle sorunların olmaması da mı seni ondan vazgeçirmiyor?
sana daha ne sunmalıyım?
neden bu kadar doyumsuzsun?
sinirlendiğimi hissediyorum. çaresizce etrafa bakınıyorum, öfkem ağır ağır yükseliyor ancak dedim ya, etraf öyle dağınık ki hiçbir şey bulamayacağımı, bulsam dahi bir yere varamayacağımı düşünerek üst kata çıkmaya karar veriyorum.

ta ki onu görene dek...

ölüm fermanımı mı demeliydim yoksa?

senin prangalarını?

koltuğun önündeki sehpanın üzerinde katlı halde duruyor ancak duruşu dahi öyle tehditkar ki anında bir şeylerin yolunda olmadığını fark ediyorum.

fark etmemle ince kağıdı ellerime almam bir oluyor, şehir merkezindeki hastanenin tekinden alınmış sıradan bir rapor. üzerindeki tarihe bakılırsa da hayli yeni. ne yalan söyleyeyim böyle şeylerden pek anlamam ancak gözlerim satırlarda gezindikçe beynim okuma, okuduğunu anlama işlevini yitirmeye başlıyor.

tanrım, demek hepsi bu yüzdendi...
demek benden bu yüzden uzaklaştın, bu yüzden kaçman gerektiğini düşündün...

ellerim titremeye başlarken kağıdı nereden geldiğini bilmediğim bir soğukkanlılıkla yeniden katlayıp aldığım yere geri bırakıyor, mutfağa ilerliyorum. buradan acilen çıkmam gerek. acilen çıkmalı, kendi evime gitmeli ve soğuk bir duş aldıktan sonra da uyumalıyım.

sonra?

sonra ne yapacağım?

bir plan tasarlamam gerekmez mi?

bana yardım et ve bir işaret gönder yuta, ne yapmam gerektiğini anlamamı sağla. senin yardımın olmadan bununla yüzleşemem, bu kez olmaz.
bu-bu çok fazla. benim için bile.

jaehyun hamile yuta.

sevgilin hamile, karnında ikinize ait bir can taşıyor.

siktir, ne kadar söylesem de gerçek hissettirmeyecek öyle değil mi?

jaehyun hamile, sevgilim.

baba olacaksın, çok yakında.

****

gözünü fırından ayırma - yutaeOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz