canım avatar'ı yakalayınca ne geçecek eline? bak dalgana.

521 75 99
                                    

Sınırlar.

Eren, şu yaşına değin bu kelimeyi hayatının önemli bir noktasında tutmuştu. Uzun saçlı genç için sınırların önemi vardı ve bunu gerektiğinde karşısındakine sert de olsa hissettirmekten çekinmezdi. Ona göre her insanın belli bir ölçüde sınırı olmalıydı, bunu safe alan olarak da yorumluyordu aynı zamanda. Kişisel alanın etrafına çizilen o soyut çizgi bir çeşit koruma mekanizmasıydı onun için, bu nedenle bu çizgi çok da küçük bir çemberi oluşturmuyordu.

Belki başkasına karşı gereksiz bir tabu olarak gelebilirdi ancak Eren bunu özellikle lise zamanından beri net bir şekilde uygulamaya başladığında, kafasının daha rahat olduğunu fark etmişti. Ortaokul zamanlarında henüz yeni yeni kendini keşfetmenin adımlarını atıyorken manipüle edilmeye ve kandırılmaya çok müsait bir yapısı vardı. O zamanlar fark etmese de yıllar geçtikçe, geçmişi düşündüğünde farkına varıyordu bunun. Liseye geçtiğinde ve yavaş yavaş kendini toparlamaya başladığında o sınır çizgileri de çizilmeye başlamıştı. Okul arkadaşlarına karşı gözle görülür bir mesafe koyuyordu arasına ve bu bazen ciddi sorunlara bile sebep oluyordu, ancak Eren bunu da dert edinmemeyi öğrenmişti. Kararlarına ve tavırlarına saygı duymayan herkesi hayatından çok kolay biçimde kapı dışarı edebiliyordu. Bu onu lisede yalnızlığa sürüklemiş miydi? Bir bakıma, evet. Sürüklemişti. Ancak içi de rahattı. Minimal düzeyde arkadaşları gayet de lise hayatına eğlence katmıştı.

Alp, Ege ve bu tayfadan iki yaş büyük olsa da Barış, Eren için çok farklı bir konuma sahipti. En son buna üniversitedeki arkadaşları ve Mete de eklenmişti. Alp, Ege ve Barış çocukluk arkadaşları olmasına karşın Eren'i zahmetsiz bir şekilde anlayabiliyor ve ona saygı duyabiliyorlardı. Onların yanında rahat olmak hiç de zor değildi. Zor değildi çünkü koyduğu sınırların ötesine geçmek için hiç zorlamamışlardı, aksine zamanla o çizgi kendiliğinden yok olmuştu.

Üniversitedeki yakın arkadaşlarıyla birlikte en son Mete dese de, esasında o çizginin çok uzun zaman önce yok olduğu bir kişi daha vardı hayatında ve tam da... Omzuna alnını yaslamış şekilde derince uyuyordu. Can... Gerçekten o kadar zahmetsizce kırmıştı ki o bloku, kendi de farkına varmamıştı. Öylesine sohbet eden iki arkadaştan nasıl yanında iki kelime etmenin bile heyecanlandırdığı bir çocuk haline gelmişti inanamıyordu. Gerçekten. Can'ı bazen denemek için zorladığını hatırlıyordu fakat böyle sonuçlanacağını da düşünmüyordu.

Eh, tabii. Şikayetçi değildi elbette.

İlk günün gecesinde çok fazla hareketli gün geçirmemelerine karşın ikisi de kafalarını yastığa koyar koymaz bayılmıştı. Eren onun yatağında yatmayı hiç de sorun etmemişti Can'ın düşündüğünün aksine, üzerine düşünmemişti bile.

İkisi de sabahın çok erken saatinde kalkıp, gece geç saatte yattıkları için uykuya dalmaları da uzun sürmemişti. Akşam yemeğinin ardından sohbet ede ede Jujutsu Kaisen izlemeye başlamışlardı ve garip bir şekilde anime o kadar sarmıştı ki, ne bırakıp sadece sohbet edebilmişler, ne de susup karakterlere odaklanabilmişlerdi. İşi eğlenceli kılan da buydu bir bakıma. Can'ın bazı sahnelerdeki tepkileri, yorumları oldukça eğlendirmişti.

Şimdiyse... Sabahın yedisi olmasına rağmen hava aymamış, kapkaranlık odaya gözlerini açmıştı. Uyku sersemi olduğu için çok fark edememişti fakat uyudukları pozisyon biraz garipti. Garip olan birbirlerine dolanmış uzuvları değildi, garip olan ne kendisinin ne de Can'ın bu pozisyondan rahatsız olmasıydı.

Derin bir nefes aldı. Can'ı uyandırmamaya özen göstererek yavaşça yatakta sola doğru dönmeye çalıştı. Alnı omzuna yaslı olduğu için hareket edince Can bundan huylanarak geri çekilmişti ve kendisine daha duymak için dikkatli dinlemesi gerekmişti.

that's rough, buddyWhere stories live. Discover now