çok özledim seni. hâlâ özlüyorum.

648 75 139
                                    

Gün, beklediğinden daha güzel sonlanmıştı. 

Yeliz, Arda ve Sinem'le aynı bölümde okuması aynı sorunları da beraberinde getiriyordu. Arda ve Sinem'in bütünleme sınavları vardı. Okulun dönem içinde yeterince hayatlarını zorlaştırması yetmiyormuş gibi konu bir şekilde tatildeyken bile staj bulmaya da gelmişti. Dördü de kendilerince çalışma alanlarına göre staj yeri ayarlarken Eren bu konuda sessiz kalmayı tercih etmişti. Hem henüz düşündüğü bir şirket yoktu, hem de bu tatilde staj yapmalı mıydı emin değildi. 

Ardından sohbet oradan da kaymış ilişkilere gelmişti. Sinem'in erkek arkadaşı bir süre yurt dışında eğitim göreceği için uzak kalmaları genç kızı üzmüştü ancak arkadaşları ellerinden geleni yapmıştı. Yeliz daha destekleyici davranırken Arda işi dalgaya vurarak ortamın enerjisini yükseltmişti. Eh, ağzı açılmışken Eren'le de uğraşmayı ihmal etmemişti. 

Can'ı üçü de biliyordu ancak geçen günlerde buluştuklarını henüz söyleyememişti uzun saçlı. Zaten sınavlardan sonra ilk defa dördü de yüz yüze buluşmuştu. Bu tür konularda özel hayatını açmak ciddi bir problemdi kendisi için. Geçen gün Mete'ye anlatırken bile ekranın karşısında kırk takla atmıştı ve lafı gevelemek zorunda kalmıştı, bu nedenle daha onun etkisi geçmeden yeniden aynı konuların üzerinden geçmek zordu. 

Saat ikiyi biraz geçtiğindeyse hepsinin hemen hemen uykusu gelmişti. Beş dakika daha oturalım diyerek kalkmadıkları mutfak masasındaki sohbet bu saate kadar ayakta tutmuştu dördünü de. Daha önce de burada kaldıkları için herkes nerede yatacağını biliyordu artık. Yeliz ve Sinem evin misafir odasında kalırken, Arda Eren'in yatak odasında kalıyordu. Herkes odasına dağılırken Arda kafasını yastığa koyar koymaz bayılmıştı ancak birkaç saat önce uyumamak için direnen kendisi değilmiş gibi şimdi uykusu gelmiyordu uzun saçlının.

Bir yarım saat oyalandıktan sonra uykuya dalamayacağını anladığında sessiz adımlarla çıktı yatak odasından. Yapacak hiçbir işi olmadığı için çok da dağınık olmayan masayı toplayıp bulaşık makinesini çalıştırdı. Eli istemsizce yine telefona gittiğindeyse Can'ın mesajını görmüştü. İki saat önce tamam konuşalım, döneceğim sana demişti ancak ondan sonra bir şey yazmamıştı. 

İç çekerek konuşmayı burada bırakmaya karar verdi. Ama özlemişti, inkar etmeyecekti. Çok özlemişti hem de. Hâlâ gözlerini kapadığında yüzü gözlerinin önüne geliyordu ve öpüştükleri an aklından çıkmıyordu. Nazik dokunuşları, saçlarını okşayışı, tutkulu öpücükleri ve sıkı tutuşları ne zaman ufacık bile aklına gelse kurtulamıyordu anlardan. 

Saat dördü geçerken hâlâ uyumayı bekliyordu salonda ancak boşunaydı. Gözleri acısa da zihnini bir türlü kapatamamıştı. Eli sigara paketine kaydı. Bir haftadır, belki de bir haftadan fazladır hiç içmemişti. Can'ın sigarayı sevmediğini bildiği için zaten İstanbul'da içmemişti ancak ondan önce de kendini alıştırmaya çalışmıştı.

Fakat şimdi buna gerek yoktu sonuçta. 

Salonun boydan camlarını iki yana açıp geniş balkona çıktığında soğuk tüm bedenini titretti. Üzerindeki hırkaya daha da sarılarak ilerlediğinde bahçenin karla kaplandığını görmek saçma bir huzur da getirdi aynı zamanda. Biraz karın yağışını izleyerek vakit geçirdi, ardından sigara dalını dudaklarına yerleştirip çakmağı yakacağı esnada mesaj bildirimi tüm dikkatini dağıttı. 

Çakmağı kenara bırakarak dal dudaklarında kalırken telefonu eline aldı. Mesajı atan Can'dı. Kaşları çatıldı. 

(04:16)

Can: eren.

Can: uyuyor musun?

Eren: henüz değil. 

that's rough, buddyWhere stories live. Discover now