18

884 389 21
                                    

Ailemi kaybetmeme neden olan, hayatımı kâbusa çeviren adamın evinin önünde duruyorduk. Olay olduğundan beri ne büyük teyzeyi ne de kızını bir daha görmemiştim ve şimdi yüzleşmeye hazır mıydım bilemiyordum.

"Yapmak zorunda değilsin."

"Çocukları bulmamızı sağlayacaksa yapmak zorundayım."

Giray'la birlikte arabadan indik. Yol boyunca arkamıza bakıp bizi takip eden birileri var mı diye kontrol etmiştik. Mideme derin bir ağrı saplandı. Bu iş giderek daha zor bir hâl alıyordu.

"Gelmek zorunda değilsin Giray."

"Seni asla yalnız bırakmam."

Bu cümleyi öyle bir söyleyişi vardı ki sanki ömür boyu yanımda olacağını söz verir gibiydi. Kehribar gözlerine baktım ve gülümsedim.

"İyi ki yanımdasın," dedim.

Kapıyı çaldığımda hafiften titriyordum. "Kim o?" diye seslenirseler ne diyeceğimi bilemiyordum. Polis mi? Canfeza mı? Yoksa bir zamanlar taciz edilmiş kız mı demeliydim? Ama Allahtan büyük teyzenin kızı Fatma, kapıyı direk açtı ve beni görünce donup kaldı.

Hiçbir şey demeden benim su yeşili gözlerime bakıyordu. İçeriden "Kimmiş gelen?" diye bir soru geldi. Sesi tanımıştım. Büyük teyze de buradaydı.

Bizim sessizce durmamızdan sıkılan Giray, polis kimliğini gösterdi ve "Kızınızın kaçırılma davasını inceliyoruz," dedi.

Fatma kekelemeye yakın bir sesle "İ-içeri buyurun" dedi. Büyük teyze ile koridorda karşılaştık. Anneannem daha tombul olsa da birbirlerine çok benziyorlardı ve o anda anneannemi ne kadar özlediğimi anladım. Büyük teyze, önce Giray'ı gördüğü için bir şey yapmadı ama beni tanıyınca o da donup kaldı. Bu sefer ilk hareketlenen ben oldum ve içeriye geçip kanepeye, Giray'ın yanına oturdum. Anne kız da karşımızdaki kanepeye patates çuvalı gibi yığıldılar.

Giray, "Yakın zamanda kaçırılan bir çocuğun soruşturmasını yürütüyoruz ve sizin kızınızın kaçırılmasıyla benzer özellikler taşıdığını gördük. Ben ve ortağım iki çocuğu da bulma adına sizden detay öğrenmeye geldik," dedi.

Fatma, "Ne söyleyebilirim ki komiserim? Gece yattık sabah kalktığımızda çocuk gitmişti. Önce erkenden uyandı bir yerlerde oyuna daldı sandım ama bulamayınca korkmaya başladık. Tüm mahalleli ile onu köşe bucak aradık. Ya bir yerlerde öldü kaldı ya da birileri götürdü yavrumu."

"Peki babası nerede?"

Giray'ın bu sorusu ortama bomba gibi düşmüş, üçümüzü birden etkilemişti. Kendine ilk gelen büyük teyze oldu.

"Polis olduğunu duymamıştık," dedi.

Geldiğimden beri ilk defa konuşarak "Evet," dedim büyük bir gururla. "Bir buçuk yıldır polisim. Ben de sizin İstanbul'a taşındığınızı duymamıştım."

Fatma'nın gözünden bir damla yaş düşerek "Olaydan sonra ilçede kalamadık. Ve polis olduğuna göre kocamın ne yaptığını da biliyorsundur," dedi.

"Aslında biliyorum ama senin hâlâ kocam demeni anlamıyorum. Ne yaptı Fatma? Kocam dediğin adam, küçük kızına ne yaptı?"

"Bir yanlış anlamaydı sadece. Erva bahçede oynarken üstü ıslanmış. Babası kıyafetlerini çıkarırken komşular görmüş ve polise haber vermişler."

"Sen de buna inandın öyle mi? O yüzden mi kocanı boşamadın? Belki de suç, kızına aittir. Kızcağız, kıyafetlerini çıkarıp babasının üstüne atlamıştır."

Büyük teyze kaşlarını çatmıştı ama Fatma daha sakindi. Eteğini çekiştirip duruyor, sürekli yere bakıyordu.

"Özür dilerim Canfeza. Senin bir suçun olmadığını biliyordum. Ama korktum anlıyor musun?"

"Düne kadar pişmanlığım yoktu. Bana iftira atılmıştı ama ne olursa olsun bir yerlerde küçük bir çocuk, ailesiyle yaşayabiliyordu. Lakin hata yaptığımı yeni anladım. Ben onun hapse gitmesini sağlasaydım kızını asla taciz edemezdi. Sizden tek isteğim, kaybolmaya dair hatırladığınız en ufak detayı paylaşmanız. Başka çocukların eziyet görmemesi için çalışıyorum sadece."

"Ben başka ne diyebilirim bilmiyorum. Mahallede kimse bir şey görmemiş. Evde parmak izi bulunamadı. Sonradan bir telefon ya da haber falan almadık."

"O zaman burada işimiz bitti," diyerek ayağa kalktım. Giray, emrimin altındaki bir memurmuş gibi beni taklit etti. Dış kapıya yönelmiştim ki Fatma, "Hakkını helal et Canfeza," dedi. Ne demem gerektiğini bilmiyordum ve ben de sessizce evden ayrıldım ve arabaya bindim.

Giray, hiç konuşmadan arabayı sürerken kenara çekti ve dörtlü flaşörleri yakıp bana doğru döndü.

"Orada iyi iş çıkardın."

"Rahatlarım sanmıştım. Ama içimde sadece suçluluk var. O kızın tacize uğramasında en az babası kadar suçluyum."

"Saçmalıyorsun."

"Ne düşünüyorum biliyor musun? Bence kadına tuzak kurmalıyız."

Giray kaşlarını çattı ve alnındaki o güzel çizgi oluştu. Düşünüyordu.

"Böyle bir yere varamayacağız. Sahte bir taciz dosyası oluşturabiliriz. Ya da oluşturmamıza bile gerek kalmaz. Uygun bir vakayı bekleriz."

"Çok mantıklı Can Kız. Senin şu çocuk şubedeki arkadaşının adı neydi?"

"Zeynep mi?"

"Evet. Onu ara ve aradığımız özelliklere uyan yeni bir taciz vakası olduğunda seni aramasını söyle. Ama bundan kimseye bahsetmesin."

Planın işe yarayacağını biliyordum ve heyecanlanmıştım. Gülümseyerek "Tamam Giray," dedim.

"Hey, komiserime ne oldu?"

"Tamam komiserim," dedim ve birlikte gülümsedik.

"Sana bir hediye aldım."

Önce gözlerim hayretle irileşti. Ama sonra öfkelenmeye başlamıştım. Neden bana hediye almıştı ki? Acıdığı için mi? Arka koltuğa uzandı ve bana şüpheli bomba paketlerini andıran bir kutu uzattı. Elime aldım ama kabul etmeyi düşünmüyordum. Bunu almak için mi emniyetten çıkmıştı?

"Teşekkür ederim ama neden bir hediye alma gereksinimi duydun? Bana acımanı istemiyorum."

Paketi ona geri uzattım. Gülen yüzü ciddileşti ve paketin iki yanındaki ellerimi tuttu. Başımı kaldırıp kehribar gözlerine baktım.

"Sana acımadığımı daha kaç kere söylemem gerekiyor. Bu hediye, yıllardır uyuduğum en güzel uykuyu sağladığın için."

Tebessüm ettim ve kutuyu açtım. Bu bir nostaljik atlıkarıncaydı. Giray, elimden aldı ve atların altındaki mekanizmayı çevirdi. Bıraktığında atlar hareket etmeye ve "Her şey seninle güzel" şarkısının melodisi çalmaya başladı. Ben bile kendime bu kadar güzel bir hediye beğenemezdim. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Melodi hâlâ çalarken Giray atlıkarıncayı elime verdi ve ben de nereden cesaret buldum bilmiyorum ama uzanıp yanağından öptüm. Aramızda sessiz ve garip bir ân yaşandı. Gözlerimin içine baygın bir şekilde bakıyordu.

"Arkadaşını ara," dedi ve büyülü ânımız bozuldu. Şaşkın bir şekilde "Hangi arkadaşı mı?" dedim.

Gözlerini devirdi ve "Zeynep" dedi. "Çocuk şube. Unuttun mu?"

"Haa" dedim. Telefonumu elime aldım. Defne mesaj atmıştı. Dün geceden itibaren güvenlik kamerası görüntülerini incelemesine rağmen masama yaklaşan kimseyi görmemişti. Sadece sabahın yoğun kalabalığında masamdan bir şey alınmış mı bunu görmek çok zordu ve tabii bu durumda bırakılmışsa da. Giray daha motoru çalıştırmadan ben Zeynep'i aramıştım ve istediğimiz fırsat da bir hafta sonra karşımıza çıkmıştı.

Çocuk Çığlığı #Aşk-ı Polisiye II#Where stories live. Discover now