-numb to the feeling-

627 111 80
                                    

...

sadece yorum istiyorum, beğenmeniz size kalmış bir şey çünkü

ilk başta geçmiş, daha sonra ayrım olan yer şimdiki zaman haberiniz olsun.

——

Beomgyu'nun Yeonjun'a sığındığı günlerden bir tanesi

Açtığı sırtıma krem sürmeye çalışan ama bir bok beceremeyen revir görevlisiyle sinirle geri çekildim. Revire görevlinin yanına bir de gönüllü öğrenci koyuyorlardı ama bu sefer ki tam bir maldı. O da benim babamdan dayak yediğim güne gelmişti resmen.

Elimle göğsüme kadar çektiğim tişörtümü tutarken "Az yavaş olsana kardeşim. Tekrardan dayak yiyorum burda resmen." dediğimde yavaşça kafasını salladı ve tekrardan arkama geçti.

Abim aramıştı babamı. Ben eve geldiğimde telefonda konuşuyorlardı. Benim hakkımda bir şey konuştular mı acaba diye düşünürken annem bahsetmişti benden. Bir anda abime "Beomgyu'nun da dersleri çok iyi. Senin gibi o da üniversite kazanacak kesin." dediğinde babamın tepkisine bakakaldım. Ben derslerimde en iyisi olmaya çalışır, onlardan en uzağa gitmeyi isterdim ama o çok başka şeyler düşündürdü.

"Orası da ibne doludur zaten. Kendisinden bir şeyler bulur işte."

Karşıdan gelen gülme sesi ile babamda gülmeye başladığında çıldıracak gibiydim. Yaşlı değildi abim. İki yaş vardı sadece aramızda ve böyle yapması canımı acıtıyordu. "Kiliseye falan vermedin mi onu? Gitsin kendini adasın en azından." Abim susmayıp canımı acıtmaya devam ettiğinde babamın deniyorum ama olmuyor, elimde kalacak en sonunda dediğini duyduğumda ayağa kalktım ama yalnızca birkaç adım ilerleyebildim.

"Kal orada. Abin haklı. Sana bunu son söyleyişim Beomgyu. Kiliseye git. Yardımcı ol bir şeylere, verilen işleri yap. Affedilirsin belki. Tanrının evi orası, karşı gelme bir şeylere ki, bağışlasın seni."

Sözlerini takmayıp bir adım daha attığımda arkamdan bana yaklaşan birkaç adım sesi duydum. Ben arkamı dönemeden saçımdan tutup kendine çevirdi beni. Ensemdeki saçları tutup kafamı eğdiği için aşağıda kalıyordum. Çırpınmaya başladığımda aşağı doğru olan yüzüme dizini geçirdi. Acıyla inleyerek geriye çekildiğimde bu sefer de kemerini çıkardığını görüp odama doğru ilerledim. Tam odaya gireceğim sırada kapıyı açtı ve içeri soktu kendini. Elindeki kemeri birkaç kere havaya savurduktan sonra dizlerime salladı.

Belim, sırtım ve tekrardan bacaklarım. Nasıl yaptım bilmiyorum ama o an hızlıca kaçabildiğimi hatırlıyorum. Sonrasında koşarak okula geldiğimi ve herkes dersteyken revire girdiğimi.

Arkamdaki çocuğun bir anda yumuşayan dokunuşları kaşlarımı kaldırmamı sağladığında arkamı dönmeye çalıştım ama eliyle omzuma dokunarak durdurdu beni. Tekrardan dönmeye çalıştığımda yine başarısız olmuştum. "Hareket etme. Karnına bakacağım şimdi."

Yeonjun.

Yavaşça önüme geldiğinde bollaştırdığım tişörtü elimde daha sıkı tutmamı sağladı. Ben ona bakarken o karnımdaki, uzunluktan dolayı belimde de bulunan, çarpık çizgilere bakıyordu. Kafasını iki yana sallayıp elindeki kremi, merhemle değiştirdiğinde "Salağın tekisin." diye mırıldandığını duydum. Böyleydi işte. Belki de bu yüzden aşıktım ona. Her türlü lafı söyler ama yine de dikkatle sarardı yaralarımı.

Birkaç dakika sonra önümden çekilip elindeki malzemeleri dolaba koymak için kalktığında hemen indirdim tişörtümü. Bir kısmının üzerini kapattığı için merhemin yapışmadığına emin olduğumda o işini hallederken kapıya doğru ilerledim. Nereden gelmişti, nasıl duymuştu bilmiyorum ama acilen gitmeliydim.

SLIDE • beomjunWhere stories live. Discover now