kyungmin'le geçirdiği uzun günün ardından kendini yatağa attı san. uykusuzluğuna koca bir yorgunluk eklenmişti. gözlerini kapattığında bile kyungmin'in gülümsemesini görüyordu ve bu içini ısıtıyordu.
araladığında mingi'nin yatağında olduğunu farketti. yunho'yu sevdiğini söylediğinden beri birbirlerine karşı çok tuhaflardı. ortam yine o gürültülü sessizliğe büründüğünde yavaşça doğruldu. söze atılmak istedi fakat mingi ondan önce davranmıştı.
"yunho'yu seviyor olabilirim. ama seni de seviyorum san. aynı oranda, farklı kalıplarda seviyorum. aramızın kötü olmasını istemiyorum. eğer wooyoung'u bir saniye gördüğümü saymazsak sen benim gördüğüm ilk yarımsın. benim için değerini anlayabiliyor musun?"
beklediğinden daha olumlu şeyler işittiğinde yorgun bedenin gözleri gülümsedi. üstünde çok ağır yüklerin olduğunu hissediyordu ve mingi birkaçını sırtlamıştı.
"başkası olsaydı fiziksel kavgaya bile girerdim ama mevzu sensin... eğer ikimizin de ona karşı hisleri varsa bunu birbirimize belli etmeden yunho'ya gösterebiliriz. kiminle daha mutluysa onu seçer, konu kapanmış olur. biz değil, o seçim yapmalı. sonuçta ikimizin de isteği yunho'nun mutluluğu."
san mingi'nin sözlerini bölmek istememiş, sadece sessizce dinlemişti. bitirdiğini anlayınca söze girdi.
"o gün yunho'ya söylediğim şeyler wooyoung'un bana söyledikleriydi."
karşısındakinin kafa karışıklığını yüz ifadesinden okuyabildi. daha açıklayıcı olmasını umarak devam etti.
"bana güzel şeyler yazmıştı. ama doğru mu anladım, emin değildim. onun yazdığını söylemeden aynı şeyleri yunho'ya yazdım ve tepkisine baktım. aşık olduğumu düşündü."
mingi'nin dışarıya verdiği derin nefes, dakikalardır içinde biriktirdiğini gösteriyordu. genişçe gülümseyerek gözlerini kapattı ve başını yana yatırdı.
"ah... çok rahatladım. dişli bir rakiptin."
san mingi'nin mutluluğunu izlerken istemsizce tebessüm etti. bu ikilinin birbirine gerçekten tutulduğunun farkına vardı. henüz araladındaki kıvılcım küçüktü, fakat yakında alev alacağını öngörebiliyordu.
"en azından bazılarımız mutlu."
üçüncü bir ses işittiklerinde aynı anda kafalarını çevirdiler. beyaz maskeli seonghwa ikisini de korkutup irkitmişti.
"bu tepki bana bir hakarettir. ne öyle öcü görmüş gibi? güzel yüzümü kıskanmayın."
elleriyle maskesine hafif hafif vururken aklına wooyoung'un gelmesiyle duraksadı. hiçbiri iki gündür kötü hissetmeden tek dakika geçiremiyordu.
"wooyoung'dan haber var mı?"
bugün yaşadığı şeyleri anlatmadan önce boğazını yakmamasını umarak sertçe yutkundu san.
"wooyoung'un kaldığı yere gittim. arazi boşaltılmıştı. içerde unutulmuş ya da düşmüş olan bir fotoğraf buldum. küçük çocuk vardı. kardeşiymiş."
"kardeşi mi varmış?"
mingi ve seonghwa aynı anda bağırdığında bu tepkiye şaşırmadı.
"öğrenmek için adresini buldum ve yanına gittim. hiçbir şeyden haberi yok. annesinin kim olduğu belli değil, babası belli olsa da hiç tanımamış. wooyoung sahip çıkmış. ama bu işlere girişince yetimhaneye vermiş. kardeşi olduğunu gizlemiş kötülüklerden korumak için. kyungmin onu idol sanıyor."
"çocuğun hayatı yalan üzerine kurulmuş."
mingi üzüntüyle mırıldandığında seonghwa maskesini yüzünden çıkardı. o da ifadesindeki hüznü şimdi gözler önüne serebilmişti.
YOU ARE READING
8 PARTS OF 하나 • woosan +18
Fanfictionkore'nin 8 farklı yerinde yaşayan ve gizemli bir şekilde birbirleriyle bağlantıları olan 8 ayrı kişi... bu 8 kişiden bazıları bir araya gelmeye çabalarken, bazıları ise öldürmeye çalışacak. peki onları birbirlerinin zihnine hapseden şey ne? TRIGGER...
