3

15.9K 1.2K 915
                                    

Seksendört - Anlayamazsın

İkinci bölümü okumayanlar, okumayı unutmasın ♡

Onuncu sınıf, 20 Ekim.

Elimde tuttuğum kalemle defterin kenarına saçma sapan bir şeyler karalarken matematik dersinden oldukça sıkılmıştım. Yaşlı matematik hocası konuyu anlatırken bana ninni gibi gelen sesi yüzünden neredeyse ayakta uyumak üzereydim. Konunun başını kaçırdığımdan şu an dersi dinlesem bile hiçbir şey anlamayacağım için boş vermiş defterime bir şeyler yazıp çizmeye başlamıştım.

Kalemim gelişi güzel bir şekilde hareket edip öylesine şekiller ortaya çıkarırken sol bileğimdeki saate saniyelik bir bakış attım. Dersin bitmesine henüz yirmi dakika kaldığını gördüğümde sıkıntıyla oflamış gözlerimi yeniden defterime çevirmiştim. Oysaki geçen yirmi dakika bana bir saat gibi gelmişti.

Başımı yana eğip yanağımı elime yasladım. Çizdiğim şekiller yavaş yavaş bir anlam kazanıyordu ama henüz neler olduğunu daha çözememiştim.

Kendimi çizime ne kadar kaptırdıysam tek başıma oturduğum sıramda boş kısma bırakılan çantadan çıkan tok ses olduğum yerde sıçramama sebep oldu. Saniyeler sonra bir beden yanıma oturduğunda tanıdık ses kulağıma doldu. "Bakıyorum da dersten sıkılan tek ben değilmişim." Daha sonra Mert'in yüzü görüş açıma girdi. Elimi korkudan hızlanan kalbimin üzerine götürürken gözlerimi kapatıp anın gerginliğini üzerimden atmaya çalıştım.

"Korktum, öyle bir anda gelinir mi?"

"Özür dilerim gelmeden önce davulla zurnayla haber vermediğim için." Dedi alaylı ses tonuyla benimle dalga geçtiğini belli ederek. "Sen çok ürkeksin, hemen her şeyden korkuyorsun."

Gözlerimi devirmek istesemde kendimi tutup ters bir hareket yapmadan önüme döndüm. Resim çizmeye dalıp dış dünyadan soyutlandığım için korkmuş olmam beni ürkek yapmazdı ama ona bunu açıklamakla uğraşmayacaktım. "Ne çiziyorsun?"

Gözlerim defterime kaydı. Karman çorman çizgiler çizmiştim ama uzaktan bakıldığında salıncakta sallanan iki çocuk silüeti beliriyordu. Daha doğrusu salıncakta sallanan bir kız çocuğu ve onu sallayan bir erkek çocuğu vardı. Dudaklarımda istemsizce bir gülümseme peydah olurken parmağımı resmin üzerinde gezdirmiştim. Resimdekiler Emir ve bendik. Küçükken hep gittiğimiz parktaki sıradan bir günümüzü çizmiştim aslında.

"Güzel görünüyor." Mert'in sesiyle düşüncelerimden arınırken aceleyle defterin kapağını kapatmaya çalıştım ama benden önce davranıp eline aldı ve daha yakından incelemeye başladı. "Öylesine mi çizdin? Yoksa..." Sorgular gibi çıkan sesiyle umursamaz bir ifadeyle başımı salladım. "Öylesine, sabah gelirken parkta buna benzer bir görüntü görmüştüm. Aklımda kalmış öyle sıkılınca çizdim işte."

Daha fazla incelemesine müsaade etmeden defterimi elinden kurtarıp kapağını örttüm, sıranın altına fırlatırcasına attım. "Neden gerildin?"

"Gerilmedim." Dedim yalan söyleyerek. "Çizdiklerimin bana özel kalmasını seviyorum."

Gözleri kısıldı. "Bana laf sokmuşsun gibi mi oldu bu şimdi?" Dese de sesinde herhangi bir alınganlık belirtisi yoktu.

"Alakası yok."

Neden gerildiğimi bende tam anlamamıştım. Şu son bir haftadır ne zaman aklıma Emir düşse kendimi garip hissediyordum. Okulların açılmasının üzerinden bir aydan fazla bir süre geçmişti, bu süre içerisinde gittikçe daha da uzaklaştığımızı hissediyordum. Böyle hissetmemem gerekiyordu, biz Emirle çocukluktan beri arkadaştık hatta dostuk. O kadar yılın beraberinde getirdiği bağ böyle kolay kolay kopamaz gibi gelebilirdi ama son zamanlarda aramıza giren mesafe bana bu bağın aslında ne kadar kolay kopabileceğini fark ettirmişti.

GECE SAÇLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin