12

9.6K 823 475
                                    

Anastacia - Left Outside Alone

Buz gibi havanın esir aldığı bir Kasım sabahına gözlerimi açarken içimden hiç yataktan çıkmak gelmiyordu.

Bana bir işkence gibi gelen okuldan artık ciddi manada sıkılmıştım. Son senen artık bitecek diye kendimi motive etmelerim de bir yerden sonra işe yaramamaya başlamıştı. Liseye başladığımdan beri okulu sevmiyordum ama bu sene ilk defa çin işkencesinden farksız geliyordu.

Hâlâ neden salak gibi senenin başında açığa geçmediğimi sorguluyordum.

Emir ve Mertle aynı sınıfta olduğumu gördüğüm ilk an koskoca dokuz ayın bu şekilde gitmeyeceğinin bilincindeydim ama kendime bu işkenceyi reva görmüş olmalıydım ki o zamanlar aklıma açığa geçmek gibi bir düşünce gelmemişti.

İkinci kez çalmaya başlayan alarmımla gözlerim açılırken ağlar gibi inlemiştim. "Okul, senden nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyorum bu hayatta." Tamam belki Mert'e olan nefretim daha ağır basıyor olabilirdi.

Üzerimdeki kalın yorganı kenara iterek yattığım yerde doğruldum. Odanın içindeki soğukluk anında bedenime işlerken olduğum yerde omuzlarım titremişti. Nefret ettiklerim listesine an itibariyle bir şey daha eklemiştim, soğuk. Kış mevsiminden de, hafiften esen rüzgardan da kısacası bana soğuk hissettiren hiçbir şeyden haz etmiyordum.

Yataktan kalktıktan sonra elimi yüzümü yıkamak, dişlerimi fırçalamak, saçlarımı toplamak gibi rutin işlerimi halletmiş daha sonra dün okuldan geldikten sonra bir kenara fırlattığım için kırışan formamın gömleğini ütülemiştim. Ütülediğim gömleği beklemeden giydiğimde birkaç saniyelik süren sıcak hissi tüm bedenimi kuşatmıştı. Kalan işlerimi de hallettikten sonra çantamı alarak odadan çıktım.

Annem erkenci bir insandı. Emekli bir hemşire olduğundan yıllardır erken kalkmaya alışmıştı. Sabahları saat daha altı olmadan gün onun için başlıyordu. Mutfaktan gelen sesler bugün de her zaman olduğu gibi güne erken başladığının habercisiydi.

Doğrudan mutfağa girdiğimde bakış açıma giren yemek masasının üzeri kahvaltılıklarla doluydu. Çantamı kenara bırakarak tezgahta bir şeylerle uğraşan annemin yanına ilerledim. "Yardım edeyim mi?"

Dilimlemekte olduğu domateslerinden ayırdı gözlerini. "Yok, ben yapıyorum."

Peki.

Yine de boş kalmak istemediğim için ocağın üzerindeki çaydanlığı alarak masadaki bardaklara çay doldurmaya başladım. "Ben yapıyorum demiştim." Annemin sesini işittiğim sırada kendi bardağıma çay döküyordum. "Her şeyi sen yapmışsın zaten. Çayı da ben doldurayım en azından elime yapışmaz ya."

Ben ne kadar ona yaklaşmaya çalışırsam annem bir o kadar benden uzaklaşmak için elinden geleni yapıyordu. Yıllardır onu anlamamıştım, hâlâ da anlamıyordum. Artık anlamak da istemiyordum, bunun için çabalamıyordum bile. Onu bu şekilde kabullenmem gerektiğini uzun zaman önce anlamıştım ve bu yetiyordu.

Annem içinde dilimlenmiş domates ve salatalıkların olduğu tabağı getirip masaya bıraktı, ardından hep oturduğu baş köşeye yerleşti. Oturduğu o sandalyeye hep babam otururdu. Babamla anılarımı çok fazla hatırlamıyordum çünkü öldüğünde çok küçüktüm ama asla unutamadığım şeylerden birisiydi, Pazar günleri aile kahvaltılarında babamın baş köşeye yerleşip bizi eğlendirdiği vakitler.

Düşüncelerimin gittiği yeri fark ettiğimde başımı iki yana sallayarak zihnimdekilerden arınmaya çalıştım. Sabahın köründe duygusal anlar yaşamak istemiyordum.

Hâlâ elimde tuttuğum çaydanlığı ocaktaki yerine bırakıp annemin karşısına oturdum. Tabağıma kahvaltılıklardan doldurmaya başlarken annem benimle ilgilenmeden telefonundan açtığı gündüz programını izliyordu. "Anne," Diye seslendim dikkatini çekmek için. Eli ağır hareketlerle telefonuna uzandı, saniyeler sonra programın sesi kesilmişti. Sorarcasına yüzüme baktığında "Bugün on ikinci sınıflar için veli toplantısı varmış, gelecek misin?" dedim.

GECE SAÇLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin