15. Bölüm

488 16 12
                                    


***
Kumral
15. Bölüm
***

Bu bölümü yazmak benim için çok zor oldu. Çünkü hem bir kavuşma hem de vedalaşma içeriyor. Bu yüzden biraz gecikme olmuş olabilir. İyi okumalar diliyorum :)

***

Onun sıcak nefesi hala bana bu kadar yakınken bu durumun gerçekliğini algılayamaz haldeydim. Küvette yaşadıklarım aklıma gelince belki bu da bir hayaldir sadece diye düşündüm. Eğer o bir hayalse neden bu kadar sıcak hissettiriyordu? Güçlükle yutkundum ve gözlerimi açtım.

O ölmüştü diye geçirdim içimden. Onun burada olması tamamen saçmalıktı. O not, annemizin dedikleri... O toprağın altını boylamıştı ve benim bu duyduklarım hissettiklerim yorgunluğumun getirdiği yanılsamalardan ibaretti sadece.

Tüm cesaretimi toplayıp yavaşça arkama döndüğümde kalbim artık tamamen ağzımda atıyordu. Her bir kalp atışı kulaklarımda yankılanıyordu.

Üstü toprak ve kurumuş kan lekeleriyle doluydu. Büyük bir savaşın içinden sağ çıkmayı başarmış askere benziyordu bu hali. Gözlerimi zorlukla ay ışığının zor aydınlattığı odada çıra gibi yanan kahverengi gözlerine çevirdim. Gözlerindeki yorgunluk ve adını koyamadığım bir duygu vücudumda şimşeklerin çakmasına neden olmuştu.

"Sen... Öldün?" dedim güçlükle. Bu sırada bir adım geriye atmıştım. Gözlerim dolmaya başlarken vereceği cevabı bekledim.

Dudakları yana kıvrılırken bu sefer o benim üzerime bir adım atmıştı.

Eli yanağımda okşar gibi gezindi. "Hatırlamıyor musun?" dedi ve bu sefer elini boynumda gezdirdi. "Sen istesen de istemesen de tam burada olacağımı söylemiştim." dedi hafif baskı yaparak. Soğuk parmakları tenimin ürpermesine neden olmuştu.

Saçları alnına düşüyordu ama gözlerindeki özlemi hiçbir şekilde gizlemiyordu. Ayakta dururken omuzları yorgunluktan düşmüştü ve o dik duruş yoktu. Üstündeki kan lekeleri ve hala tazeliğini koruyan yaralarla gerçekten mezarından kalkıp çıkmış gibi duruyordu. Üstünde hiçbir şey yoktu. Altındaki giydiği şey ise çamur kaplıydı.

"Sen gerçek değilsin." dedim kafamı iki yana sallayarak.

"İnanmamanı anlayabiliyorum... O not...okumuşsundur." dedi kısık bir sesle.

Bedenim zangır zangır titrerken görüş alanım gitgide bulanıklaşıyordu. Kafamı iki yana salladım.

"Neden?.." dedim. "Neden bunlar oldu?" dedim gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken.

O ise beni umursamadan konuşmasına devam etti. "Beni özledin mi?" dedi yorgun bir gülümsemeyle ve bir adım yaklaşıp yanağıma dokunmak için elini uzattı. Bir adım daha geriledim ve sessiz kaldım uzun bir süre. Ona olan nefretimi kaybedemezdim. Özellikle bana bu kadar sıcak bakan gözler içimdeki nefreti eritebilirdi. Bir adım daha attığında aramızdaki mesafe tamamen kapanmıştı. Elini çeneme koydu ve yavaşça başımı kaldırdı.

"Neden gözlerime bakmıyorsun güzelim?"

Yine cevap veremedim. Ağzımı açıp konuşabilirdim ama diyecek hiçbir şeyim yoktu.

"Gözlerime bak." dedi daha yüksek ve otoriter bir sesle.

Zor da olsa gözlerimi gözlerinde sabitledim ve konuşmaya başladım. Ancak bir şekilde gözlerimi onun gözlerinin üzerinde tutmakta zorlanıyordum. Neden böyleydi? Neden ona bakmak bu kadar zorlayıcıydı?

KUMRAL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin