𝘣𝘰𝘭𝘶𝘮 3: 𝘢𝘯𝘪𝘭

620 36 12
                                    

Hastaneye geldiğimizde Berkan Anıl'ı kucaklayıp hızlıca Acil yazılı kapıdan içeri girmişti. Onun arkasından Sude, ben, Ogeday ve Emre sakin adımlarla ilerlemekle yetiniyorduk. Daha doğrusu Anıl'ın o halini kendi içimizde sindirmeye çalışıyorduk.

Sude arabada Emre ve bana 2 ay öncesinden kalma Anıl ile fotoğraflarını göstermişti. Yüzü kocaman gülümsüyordu. Yapılı bir vücudu vardı ama şuan pekte öyle görünmüyordu. Mükemmel bir adamdı. Yaşamayı sonuna kadar hakeden, her şeyden önce mutlu olmayı sonuna kadar hak eden biriydi.

Fotoğraflarda Sude ve Anıl ikilisinin herkesi kıskandıracak güzellikteki sevgileri kafamda bir çok soru işareti yaratmıştı. Fakat 2 saattir tanıdığım insanlara onların hayatları hakkında derin sorular sormak haddim olan bir şey değildi.

Ellerimdeki kurumuş kanlara baktım bir kez daha. Lavobaya gitmeliydim. İçeri girdiğimizde gördüğüm tuvalet tabelasıyla hızlıca oraya gittiğimi haber verip ellerimi soğuk suyun altına attım. Derin birkaç nefes alıp aynadaki yansımama baktım.

Güçlü durmam gerektiğini bir kez daha hatırlattım kendime. Ellerimdeki kurumuş kanı ovalayıp temizledikten sonra ellerimi kurulama gafletinde bile bulunmadan oradan çıkıp hastane koridorunda ilerlemeye başladım. Nereye gidedeceğimide bilmiyordum ya orası ayrı konu.

Biraz ilerlediğimde bir odanın önünde Ogeday ve Sude'ye rastladı gözüm. Sude Anıl'ın odasının kapısı olduğunu tahmin ettiğim kapıda dikkatlice içeriyi izliyordu. Emre ve Berkan içeride olmalıydı.

Ogeday ise koltuklardan birine oturmuş boş bakışlarla duvarı izliyordu. Mavi gözlerinin etrafı kızarmıştı. Buradan bile anlaşılıyordu. Kumral saçları epey dağılmıştı. Anıl onun için epey önemli biri olmalıydı.

Birkaç adım atıp yanlarına ulaştım. Ogeday bana bakışlarıyla odayı gösterdiğinde kafamı kapısı açık olan kapıdan içeri soktum. Anıl hasta yataklarından birinde yatıyordu. Yanı başındaki doktorda bileklerindeki kesiğe dikiş atmakla meşguldü. Emre hemen yatağın başındaydı ama Berkan sanki buna tahammül edemiyor gibi çenesini kırılacak kadar sıkarak pencereden dışarıyı izliyordu.

Anıl'a  çok değer veriyor olmalılardı. Bilmiyorum, aralarındaki ilişki ben ve Emreninkinden farksız gelmişti bana.

Doktor işini bitirip merakla onu izleyen Emre'ye döndü.

"Hastanın hayati bir tehlikesi yok şükür ki. Çok kan kaybetmiş ama takviyelerle düzene sokmaya çalışıyoruz. Yeterli olmazsa  AB negatif kana ihtiyacımız olabilir. Her şey yolunda giderse hasta 1-2 saate uyanacaktır. Çok geçmiş olsun."

Doktor çıkarken Emre hızlısından bir teşekkür edip camın kenarında hala dışarıyı izleyen Berkan'ın yanına gitti.

"Berkan, bak bir şeyi yokmuş sıkıp durma kendini hadi gel Ogedayların yanına gidelim."

Berkan Emre'nin sözleri üzerine sinirle ona döndü.

"Sorun iyi olması veya kötü olması değil! Onun bu depresif tavırlarını çekemeyip onu yalnız bırakmış olmamız! Anıl benim kardeşimdir, canımdır eğer ona gerçekten bir şey olmuş olsaydı ben hiç tereddütsüz şuradan atlayıp siktiğimin hayatından defolup giderdim. Çünkü buna ben sebep oldum duydun mu beni!"

Onca bağırış çağırışa Sude ve Ogeday çoktan odaya dalmıştı bile. Gözleri dolu dolu, sinirden çıldırmak üzere olan Berkan'ın yanına titrek adımlarla ilerledi Ogeday. Tam karşısına gelip kollarını sımsıkı Berkan'a sardığında, o sinirli çocuk minik bir bebeğe dönüşmüştü sanki. Boğazından bir hıçkırık kopmuştu Berkan'ın. Anıl'a bu üçlünün ne kadar değer verdiğini ilk kez bu hastane odasında anlamıştım. Yanı başımda, sarılan Berkan ve Ogeday ikilisini ve şefkatle onları izleyen Emre'de gözleri takılı kalmış biri daha vardı. Kahve gözlerindeki huzur kilometrelerce ötedende belli olacak gibiydi.

𝙧𝙚𝙨𝙞𝙨𝙩𝙖𝙣𝙘𝙚 • 𝘴𝘶𝘳𝘷𝟤𝟤Where stories live. Discover now