"OGEDAY! NİSA!"
Adımızın yüksek sesle seslenilmesiyle bakışlarımızı yangın merdivenin kapısına yönelttik. Ses Sude'nin sesiydi.
Ve çığlık atarcasına çıkıyordu. Hala adımızı haykırmaya devam ediyordu.
Ogeday'ın kendini toplaması için onu orada bırakarak kapıdan koşar adımlarla çıktım.
Koridora girdiğim gibi eli ayağı birbirine dolaşmış 3 arkadaşımı gördüm. Anıl'ın odasından bağırışlar yükseliyordu. Berkan oldukça sinirli ve kırgındı.
Sude ise gözyaşları içinde bana bakıyordu.
Emre dikkatlica içeriyi izliyordu fakat şoka uğramış gibiydi.
"Ne oluyor anlatın biriniz."
Bir çırpıda söylediklerim Berkan'ın bana dönmesini sağladı.
"Siz çıkar çıkmaz kendi kendine söylenmeye başladı ve sonrada bağırmaya şuan da içeride kriz geçiriyor. Bunu söylemiştim. Doktorlar onu zapt edemiyor ve ilaçlar yüzündende sakinleştirici yan etki yapabilir ne yapılacak bilmiyoruz."
Yüz ifadesine rağmen oldukça sakin bir şekilde olanları anlatması beni şaşırtsada bir tarafım Anıl'ın krizini duyunca paramparça olmuştu.
"Bırakın beni!"
Bir bağırış daha yükseldiğinde Sude korkuyla bir adım geri gidip daha çok ağlamaya başladı.
Ne yapabileceğimizi arıyordum ama aklıma Sude'den başka hiçbir şey gelmiyordu. Ama bir yandanda bu Anıl'ı tetikleyedebilirdi.
"Sude içeri girmelisin."
Sude'nin bakışları anında bana döndü. Tabi Berkan ve Emre'ninde.
"H-hayır bu onu daha kötü yapabilir."
Berkan sırtını yasladığı duvardan doğrulup yanımıza doğru yavaş birkaç adım attı.
"En olası seçenek bu. Risk almalıyız. Anıl böyle çırpınmaya devam etmemeli."
Sude hala tereddütte görünüyordu. Uzanıp sağ omzunu sıktım ve onu içeriye doğru ittim.
Sadece son bir bakış atıp içeri girdiğinde kapının önüne gelip izlemeye başladım.
Anıl'ın kıpkırmızı gözleri şaşkınlıkla açıldı.
Önce bağırışlar kesildi ardındanda çırpınışlar. Doktorlarda Anıl'ın kollarını bırakıp bizim gibi ikiliyi izlemeye başlamıştı.
Sude hala ağlıyordu. Onu çok iyi anlıyordum. Tüm bunların sebebi olmak omuzlarında çok büyük bir yüktü.
Anıl'ın yatağına yaklaşıp yatağın köşesine oturdu. Anıl hala tepkisizdi. Hiçbir şey yapmıyordu.
Sude uzanıp onun saçlarını okşadı. Gözlerinden bir damla düştü Anıl'ın. İşte o an gözlerinden kocaman bir enkaza şahit oldum.
Yıkılmış, kırılmış, toz duman içinde kalmış bir harabe...
Ve biz daha ne olduğunu anlamadan Anıl kendini Sude'nin kollarına bırakıp hıçkırarak ağlamaya başladı.
"Sude geldin."
Ağlayışlarının arasında tek söylediği şey buydu.
O gün belkide yaşama sırtını çevirmek isteyen iki kişi birbirlerine gözyaşlarını sunmuş yaralarına merhem olmaya çalışmışlardı.
Yunus beni kolunun altına alıp sıkıca sarıldığında ona karşılık verdim. Bu tablo hepimizi duygulandırmıştı.
Berkan gözleri dolu dolu Sude ve Anıl'ı izliyordu.
YOU ARE READING
𝙧𝙚𝙨𝙞𝙨𝙩𝙖𝙣𝙘𝙚 • 𝘴𝘶𝘳𝘷𝟤𝟤
ספרות נוער𝘠ı𝘭𝘭𝘢𝘳𝘤𝘢 𝘴ü𝘳𝘦𝘯 𝘥𝘰𝘴𝘵𝘭𝘶𝘬𝘭𝘢𝘳𝘢 𝘯𝘢𝘻𝘢𝘳𝘢𝘯 𝘣𝘪𝘻𝘪𝘮 𝘥𝘰𝘴𝘵𝘭𝘶ğ𝘶𝘮𝘶𝘻 𝘣𝘪𝘳𝘬𝘢ç 𝘥𝘢𝘮𝘭𝘢 𝘬𝘢𝘯𝘭𝘢 𝘵𝘢𝘮𝘥𝘢 𝘣𝘶𝘨ü𝘯 𝘣𝘢ş𝘭𝘢𝘮ış𝘵ı.