Gözlerim zorlukla araladım, midem bulanıyor başım dönüyordu. Zorlukla yutkunup etrafıma bakındım. Depo desen değil kömürlük desen hiç değil eski püskü eşyaların konulduğu bir sığınaktı sanki. Üstümdeki tavandan kalın borular geçiyordu.
Yattığım yerden kalkmaya çalıştım fakat kolum çok kötü ağrıyordu. Sanırım Poyraz'a atmaya çalıştığım yumruklar ondan çok bana zarar vermişti.
Zaten sadece o kısmı hatırlıyordum. Gitmemek için epey direnmiştim attığım çığlıklarla belki binayı başımıza toplarım diye düşünmüştüm ama hiçbir şey fayda etmemişti. Sonunda ağzıma bastırılan bir gazlı bezin iğrenç tadını hatırlıyordum, o kadar...
Eski karton kağıtların üstüne bırakılmış bedenimi zorlukla doğrultup ellerimle yerden destek alıp oturdum. Sırtımı duvara yasladığımda ise aklıma sadece Doğan geldi. Belki erken gelseydi beni onlara vermezdi ama yoktu işte.
Kapı açılıp içeriye Poyraz girdiğinde elindeki yemek tepsisini önüme koydu. İfadesiz bakışları yüzüme değdiğinde ise, "Orhan Bey birkaç saate sizi alacak." dedi.
Hayretle baktım. "Ama onu içeriye aldılar.'
Gülümsedi sanırım, ya ben öyle gördüm. "Orhan Bey'i çok hafife aldınız Yağmur Hanım." dedi. "Umarım size vereceği ceza hafif olur."
Allah'ım tüm bedenim korkudan gerilmişti. "Ben onunla evlenmek istemiyorum." dedim dişlerimin arasından konuşarak. "Gitsin verdiği parayı geri alsın babamdan. Benim onunla işim yok artık."
Köşede duran sandalyeyi çekip karşıma oturduğunda, "İstemediğinizin farkındayım." dedi. "Yoksa canınız pahasına beni atlatıp kaçmaya kalkmazdınız."
Yaşadığım öfke ve korkuya rağmen mahcup bir şekilde baktım. "Seni zor durumda bıraktığım için üzgünüm." diye fısıldadım. "Ama istemiyorum. Neden istemediğim bir adamla evleneyim? Neden onu istemeyen biri için bu kadar diretiyor?"
"Orası beni alakadar etmez." Bacaklarını hafifçe iki yana ayırıp dirseğinin birini bacağına yasladığında, "Ben sadece verilen emri yerine getiririm." dedi. "Keşke onu ihbar eden siz olmasaydınız belki bir şansınız olabilirdi ama artık sizinle evlenmek istediğini bile zannetmiyorum."
Bizim şikayet ettiğimiz?
Gözlerim kuşkuyla kısıldı. Paniklediğimi belli etmemek adına güçlü görünmeye çalıştım. "Kimi şikayet ettim ben? Benimle ne ilgisi var? Orhan'ın dünya kadar düşmanı var onlar varken ben ne alaka?"
Bu sefer güldü ama gülüşü çok tehlikeliydi. Cebinden sigara çıkarıp yaktığında dalga geçer gibi başını iki yana salladı. "Attığımız dosyayı açan bilgisayar sizin konumdan geldi, Yağmur Hanım. Böyle profesyonelce bir iş yapıp o dosyaya tıklamak çok acemice."
Allah kahretsin! Kendi elimle kendimi ele vermiştim. Doğan olsaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Ah Doğan ah inşallah benim yüzümden senin de başın yanmazdı, yoksa kahrolurdum.
"Birlikte olduğunuz kişi çok şanslı, işimizi garantiye almak için onu öldürmedik." dedi.
Gözlerim irice açıldı. "Doğan nerede!?" Yerimde dik bir pozisyona geldim. "İyi mi?"
Poyraz'ın gözleri kısıldı. Kapalı dudaklarının ardından dilini dişlerinin üstünde gezdirdiğinde yüzü tekrar ifadesizleşti. "İyi iyi, Doğan..." Duraksadı. "Gayet iyi."
Tehlikeli bir şekilde gülümsediğinde, "Elindeki diğer bilgilerin arkadaşında olduğu söyleyince işler değişti." dedi. "İyi paraya sattı bize onları." Ben şoka girerken o hâlâ gülümsüyordu. "Parayı çok seviyor sanırım."
"Hayır." diye fısıldadım. Allah'ım gördüğüm rüya gerçek mi oluyordu?
"Doğan yapmaz." dedim. Niye yapmasın Yağmur, babanın oğlu mu? Gerçi senin baban bile sahtekâr, elin adamına ne diyeceksin?
"Orhan Bey'in satın alamayacağı kimse yoktur." dedi. "Şu an dışarıda zaten, savcılık tırların bulunduğu şirketin başkasına devredildiği anlayınca ifadesini alıp bıraktı onu."
Orhan'ın dışarıda oluşuna bile aldırmadım. Doğan hakkında konuştuklarından sonra yüreğime ince bir sızı saplanmıştı. Beni paraya tercih edecek kadar karaktersiz biri miydi?
Poyraz'ın telefonu çaldığında yüzü ciddiyete büründü. "Buyurun Orhan Bey." dedi. Benimse kulaklarım uğulduyordu. "Yağmur Hanım gayet iyi yemek yiyor." Bana baktı. "Evet efendim gayet iyi ağırlıyorum."
Orhan ona her ne dediyse birden ayağa kalktı. "Geldiniz mi?" Yüzünü buruşturdu. "Tamamdır."
Yanıma doğru geldiğinde elimden tutup beni ayağa kaldırmaya çalıştı. "Allah kahretsin o Ahmet salağını!"
Elimi geriye çekip, "Bırak beni!" dedim. "Gelirse gelsin çekil başımdan." Bana ne yapacağı umurumda bile değildi. Yaşadığım travma yüzünden ne hissedeceğimi şaşırmıştım.
Kapı birden gürültüyle açıldığında Poyraz hâlâ beni çekmeye çalışıyordu fakat Orhan'ı görünce el pençe divan durdu.
Orhan, beyaz gömleğinin altına giyindiği kumaş pantolonunun cebine elini sokup tespihini çıkardı ve çatılan kaşlarının altından Poyraz'a baktı.
"Ne işi var lan benim nişanlımın bu izbe yerde?"
Poyraz daha konuşmadan yüzüne yumruğunu geçirip arkasındaki adamlar peşinden içeriye girdi. "Sana onu güzelce ağırla demedim mi şerefsiz!? Ayakta uyuyan sensin, aklın sıra intikam mı alıyorsun?"
Attığı diğer yumrukla birlikte geriye sendeleyen Poyraz, bana nefretle baktı. "Abi, ben zannettim ki-"
"Kes!" Dişlerini sıkıp tekrar üstüne yürüdü. "Bir ceza vereceksem ben veririm, sen kim oluyorsun da onu böyle bir yere getiriyorsun?" Yakasından tutup, "Seni öldürürüm." diye tısladı. "Anlıyor musun beni?"
Poyraz başını sallayıp, "Özür dilerim efendim." dedi. Gözleri kısaca bana değdiğinde, "Sizinle önemli bir şey konuşmak istiyorum." dedi. "İki dakika dışarı çıkabilir miyiz?"
Orhan onun yakasını bırakıp geri çekildiğinde beyaz gömleğinin kollarını düzeltti ve gözlerini bana çevirdi. Poyraz'a ise başıyla dışarı çıkmasını emretti. Poyraz dahil hepsi dışarı çıktığında Orhan ağır adımlarla yanıma geldi ve önüne eğildi.
"Seninle eve gidince konuşacağız, bekle beni."
•••••••••
Profilimi takibe almayı unutmayın bebeklerim sihirlisonbahar 🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIR BENİ ✓ (TAMAMLANDI)
ChickLitSiz. Bak ya cevap da vermiyor Siz. Sildim desene Siz. Ama sildikten sonra sildim demen lazım silmeden dersen değişen bişey olmaz 0532... *Bir şey Siz. Ona mı takıldın TDK mısın sen Siz. Ben sana sildin mi diye soruyorum sen ne diyorsun Siz. Lan var...