1

16 3 0
                                    

"Gelmek istemediğine emin misin tatlım?"

Anneme kapı eşiğinden baktım. Böylesine romantik bir günde onların keyfini bozmayacaktım. Kim 14 Şubat'ta annesi ve babasıyla olmak isterdi ki!

"Size iyi eğlenceler," dedikten sonra onlara el salladım. Annem heyecanını bastırma gereği duymadan babama sarıldı. Asansöre binip gittiklerinde kapı eşiğinde kalakalmıştım.

Ebeveynlerim önümüzdeki saatler boyunca baş başa güzel bir yemekte olacaklardı. Çok geç değil, saat henüz akşam 9'du.

Kapıyı kapatıp mutfağa geçtim. Bugünü tek başıma geçireceksem bir kadeh şaraba ihtiyacım vardı. Her sene olduğu gibi babamın şarap koleksiyonundan gözüme takılanı aldım.

Sevgililer gününde tek başıma şarap içmek ve umutsuz romantik kalbimi ısıtan aşk öyküleri yazmak benim için adet haline gelmişti. Bundan hem hoşlanıyor hem de hoşlanmıyordum.

Kendime bir çeşit acı çektirme yöntemi bulmuş olmalıydım...

Kadehimi elime alıp salondaki koltuğa oturdum. Battaniyeyi dizlerime örterken rahat bir pozisyon aldım. Ardından dizüstü bilgisayarımı kucağıma yerleştirdim ve arka fonda çalması için yavaş bir şarkı açtım.

İşte buydu, en son ortaokulda sevgili edinmiş biri olarak o zamandan bu yana tek başımaydım. Lise ve üniversite yıllarında romantik ilişkiler birkaç kez kapımı çalmıştı. Ve ben kapıyı açar açmaz haylaz çocuklar gibi kaçışmışlardı.

Aşk hayatım başarısız geçen flört süreçlerinden ve kendini beğenmiş erkeklerden oluşuyordu.

Her sene daha da büyüyen 'Sevgililer Günü' dosyama baktım. Kayıtlı belgeler arasında gezinerek eserlerimi inceledim.

Bir gün yalnız kalpler için müze açarlarsa ön sırada sunabileceğim kadar hikayem vardı. Kısaydılar ama iyiydiler de.

Seslice iç çekerek bilgisayar ekranında temiz bir sayfa açtım. Yeni sene, yeni hikaye. Parmaklarımı esnettikten sonra kadehimden bir yudum aldım ve işe koyuldum.

Güçlü kollar hayal ettim. Etkileyici bakışlar, sivri burun. Beni tutuşunu hayal ettim. Çalan şarkıyla gezindiğimi düşledim.

Yepyeni bir dünya, sihirli yaratıklarla dolu bir krallık yazdım. Sarayda geziniyordum. Orada biri vardı, bir adam doğruca bana bakıyordu.

Şarabımdan bir yudum daha aldığımda oluşturduğum dünyayı kafamda oturtmuştum. Birkaç karakter de ekleyerek kısaca not aldım.

Kaç kadeh içtim, kaç kelime yazdım saymadım. Saymak da istemedim açıkçası.

Bir sürü şarkı geçti. Saatin 11'e geldiğini gördüğümde çakırkeyif olmuştum. Şarap şişesinde kalan son sıvıyı da kadehime döktüm ve tek yudumda bitirdim.

Gözlerimi kapattığımda hayallerimde o vardı. Kirpiklerinin arasından doğruca bana bakıyordu.

Bir odanın içerisindeydik. Gözlerimi onun etkileyici bakışlarından ayırmazken dizlerim titredi. Nefesim kesildi. Gözlerimi gözlerine çekiyordu sanki. Ona bakarken etraf bulanıklaşmıştı. Yine de odanın içerisinde büyük bir yatak ve birkaç eşya olduğunu kestirebilmiştim.

Ay ışığı büyük pencereden vurup tam ortamıza düşüyordu. Bana kıyasla o daha da gölgede kalmıştı. Buna rağmen bakışları oldukça netti. Ondan yayılan enerji karşısında kendi varlığımı unuttum.

Bir adım attı. Çehresine düşen ışık görüşümü kutsadı. Nasıl bu kadar güzel olabiliyordu. Güzel ve korkutucu...

Bir adım daha attı. Sonra bir tane daha. Olduğum yerde kocaman gözlerle onu izlerken nefes almayı unutmuş olabileceğimi düşündüm.

TUTULMAWhere stories live. Discover now