5. ANILARIN AĞRILARI

72 9 96
                                    










5. ANILARIN AĞRILARI






"Özlüyorsan, dönmüyorsan yazık. Bilmiyorsan içim hâlâ yanık."

sufle ~ içinde aşk var




Birkaç yıl önce çocukluğumu o masum haliyle cebime koyup saklamak istediğimi hatırlıyorum. Bilirsiniz bu işler biraz böyledir. Geçmiş, geçmiş olmasına rağmen dokunabileceğiniz kadar yakındır fakat uzatsanız elinizi asla yakalayamayacağınız bir sanrıdır. Geçen her dakika tik tak'larıyla bir ölüm makinesidir, o sanrının etten kemikten bedenidir.

Geçmiş, şimdinin bir yıkımı olmasına rağmen çocukluğun evidir. Acıdır çünkü bitmiştir, ucundan bir ilmek sarkmış darağacıdır çünkü geçip gitmiştir.

Benim ise çocukluğumu saklamak istediğim o gizli cebimin ucunu kesmişler, ben tutamamışım, cebimdeki geçmiş kırıntılarıyla öylece kalakalmışım.

Çocukluğumun etten kemikten bedeninin karşısında, bana söylediklerinden saniyeler sonra gözlerimi kırpıştırıp neler olduğunu anlamaya çalışırken her yerine baktım. İlk önce gözlerinden başladım, elmacık kemiklerinden devam edip hokka burnuna ulaştım. Havaya rağmen kıpkırmızı dudakları çekti dikkatimi, ardından yutkunduğu için hareket eden adem elması. Gri eşofman takımının yamulmuş yakasından görünen köprücük kemiğine, sonra da eskrimci olduğu halde kontrol etmekte zorlandığı nefesinin çarpıtığı göğsüne...

İçli bir nefes verdim, nedenini kendime de söylemedim. "Yapma bunu kendine," dedim büyük bir yutkunuştan sonra. Denemelerde ardı ardına Türkçe soruları çözebilirdim belki ama onun bu şekilde karşımda durduğu anlar ne söyleyeceğimi bilemezdim. "Bazı şeyler bitti biliyorum, bunu yıllarca kafama sokmaya çalıştın. Başardın da," dedim ve soğuktan burnumu çektim. "Ama devam etmek gerekiyor anlıyor musun?" Bir adım geriye gittim; karnım düğümlenmiş, kalbim de çiğnenmiş gibiydi. Nedenini anlayamıyordum, bu acının çok eskide kalması gerekiyordu. "Devam etmeme izin ver Gizay. Ben sana verdim, sen de gittin."

"Gittiğime inanıyor musun gerçekten?" diye sorduğunda sesi öncekine göre biraz daha keskindi. Geri çektiğim o bir adımın mesafesini kapatmadı fakat kelimeleri o uçuruma bir köprü kurdu. "Söyle bana Yade, aramıza giren o yıllar sana gitmişim gibi mi hissettirdi?"

"EVET!" diye birden bağırdığımda sesim sokakta yankı yaptı, yankısı çarpıp beni bozguna uğrattı. Saç diplerim uyuşuk gibiydi, sinirden çekiştirsem avuç çizgilerim sarı tutamlarla dolsa bile hissetmezdim. Boğazımda bir yangın vardı, o yangını kelimelerime sıçratıp ona püskürtüyordum. "Allah kahretsin öyle uzaklaştın ki ansızın, ben daha ne olduğunu anlayamadan itildim hayatından! Bu mu gitmemek? BU MU SÖYLESENE?!"

Ellerim yine yumruk oldu, oldu ve bu sefer onun göğsünü buldu. Hep yanıma düşürdüğüm o ellerim bu sefer onun göğsünün kapısını sanki açabilecekmiş gibi yumrukladı. Kocaman adamdı, boyu neredeyse bir doksandı ve geniş omuzlarından aşağı inen yapılı vücuduna bakılırsa onu etkileyemezdim.

Ama etkiledim. Gizay geriye sendeledi.

Bir şey söylemedi, az önce sigarayla dans eden ellerini bile kaldırmadı. Üzerinde eşofman takımından başka bir şey de yoktu üstelik. Sıcak nefesimizin bile duman olup havaya karıştığı o havada onun üstünde onu koruyacak hiçbir şey yoktu. Soğuktan da korunmuyordu, yumruklarımdan da.

"Senin birinden gitmeme tanımın buysa," diye tekrar başladım sesim sona doğru çatallanırken. "Hiç gitmediysen eğer," dedim boğazımı temizlemeden, soğuğun içinde kelimelerim de cayır cayırdı. "Neden geldin?"

YANMIŞ İÇİNDENWhere stories live. Discover now