*4*

179 22 28
                                    

Her hikayenin bi vakti ve zamanı olduğuna inanıyorum ve kurgunun zamanı değilse yarıda kalmasını çok problem etmiyorum. 2021de, taa 10. Ayda başlamışım bu kurguya. Zamanı şimdi geldi sanırım. Zihnimde şarap gibi bekledikçe güzelleşti, içimizdeki şeytan dönemi gibi playlisti bile oluştu.

Ali ve ömeri çiziyorum sürekli, gördüğüm her şeyde onları görüyorum. Onlar benimle var oluyor. Uzun zamandır hiçbir karakterimle günlük işleri yapıp onlarla beraber nefes almamıştım. Kavuştuğumuz için mutluyum bebeklerim 🥺✨

Hoşgeldin ayçıl, hemen kaçma

~~~~

Yarın görüşemedik, gidemedim. Aslında sadece yarın da değil haftalarca gidemedim. Aradı mı bana ulaşmaya çalıştı mı bilmiyorum. Telefonum paramparçaydı çünkü.

Üç koca hafta, ilk ikisinde okula bile adam akıllı gidememiştim. Devamsızlığım kalma sınırını çoktan geçmişti ama son sınıf olduğum için çok da üstünde durulmayacağını düşünüyordum. Evet, ne parmağımdaki kırık ne de sırtımı kaplayan morluklarım umurumdaydı. Okul, tek kurtuluşum, hepsinden daha önemliydi.

Nefret ediyordum. Böyle olmasından, böyle olacak ve olmak zorunda olmasından. Kendi iplerimi elime alacak kadar güçlü birisi olamayışımdan... Tek bir oje, siyah iki gramlık boya bana bunların olmasının sorumlusuydu. Sadece sağ elimin işaret parmağında olan, beceriksizce sürülmüş bir kara leke... Ömerden sonra gerçekten sürmek isteyerek gördüğüm ilk kozmetikçiden üstümde kalan son parayla aldığım, öğle arasında kimseye çaktırmadan lavaboda sürdüğüm siktiriboktan bir ojeydi. Korkumdan kazıya kazıya tırnaklarımdan sökmüştüm. Sadece bir tanesi çıkmamış, babamın radarına anında takılıvermişti.

Hayat kolay değildi. Garson önlüğünü belimden çözüp Orhan abiye teslim ettim. Çalışıp avucuna para koymam onun için eğitim almamdan, sınava çalışmamdan daha iyiydi. Okula gitmemdense işi tam zamanlıya çevirip  günlüğüm arttığında avucuna koyacağım para onun için daha doyurucuydu. Nefret ediyordum. 

Kendimi parka attım. Haftalar sonra bir şeyler hissedebileceğim ve robot gibi bir şeyleri tamamlamak uğruna boğuşmayacağım yarım saatime kavuşmuştum. Pavlov'un koşullanması gibiydi; zil sesini duyup mamamı almak için yaşıyordum. Sokak lambaları bile adam akıllı çalışmayan bir parkta akşamları geçirebildiğim yarım saat için. Hayallerim ve yalnızlığım için.

Görüşürüz sözü verip dönmediğim için artık Ömer de beni rahatsız edemeyecekti. Yine kendimle baş başaydım işte. Hayallerim, şarkılar ve düğümlenmiş siyah kulaklığım.

İndirilmiş şarkılarıma girdim ve an alta indim. Gözbebeğim oradaydı; Pinhani- Yalnızlık

Kulaklarıma melodinin dolmasıyla beraber derince iç çektim. Kenarda varım yoğum ne varsa kuruşuna kadar elimdeki telefona vermiştim. Haliyle paket alacak param kalmadığından Orhan abinin sarmalarından bir kaç dal almıştım. Genzimi yakacağını bile bile kalitesiz tütün öbeğini dudağıma yerleştirip yaktım. O kadar hantaldım ki bunu yaparken şarkı kendini ücüncüye tekrarlıyordu. 11.42 zamanım bitmek üzereydi. Cehennemim beni çağırıyordu.

'Beni benden alırsın istersen ama yalnızlığım sürer hep derinden. Bu yalnızlık içime işlemiş, çıkartamazsın çünkü o senden eski...'

Sözler istemsizce dudaklarımdan döküldüğünde burukça gülümsedim. Gözüm istemsizce yanımdaki boş, mavi çocuk salıncağına kaymıştı.

"Miyuuuuh! Miyuuuuuuuuuuu!"

Bağırarak bana doğru koşan siyah tüy yumağına çevrildi bakışlarım. Ardından kedinin tasmasını tutan sakallı çocuğa. 

"Hah! Abiş gelmiş bak kıjım demiştim sana."

"Ömer!?" Diye mırıldandım sesimdeki şaşkınlığı gizlemeden. Benim için mi gelmişti? Ya da daha mantıklısı, kendi de burayı mesken bellemişti. Üstüme alınmanın lüzumu yoktu.

"Aleyküm selam sana da."

"Kediye tasma mı taktın sen? El kadar şey o, boğulucak! Ne çeşit bir manyaksın sen ya?" Hayıflanarak kucağıma çektim hayvanı. Görmeyeli tombullaşmıştı. İyi bakıyordu kediye, belliydi.

"Bir şey olmaz abisi, biz seni görmeye her geldiğimizde tasma takıyoruz. Alıştık artık. Hem ekim dolaşmayı seviyor, öylece salarsam kaçar."

Gözlerimi gözlerine çevirdim. Çok korkuyordum o soruyu sormaktan. Hep mi geldin, gerçekten bana mı geldin Ömer? Neden? Gelmemi bekledin mi, orospuluk yapıp mı gelmediğimi düşündün?

Mavi salıncağa attı kendini. Ekim çoktan lüzumsuz bir sırnaşıklıkla kucağıma kıvrılıp patilerini hamur yoğurur gibi bacağıma bastırmaya başlamıştı. "Eline ne oldu Ali?"

Sargılı parmağıma kaydı gözüm. Geçen hafta çıkacaktı güya ama çalıştığım için elimi kullandığımdan bir türlü kaynamamıştı parmağım. "Kırdım."

Kaşları çatıldı, yaklaşıp elimi kavradı. "Niye alçıda değil bu?"

"Çalıştığım için elime ihtiyacım var. Ayrıca o kadar büyük bir kırık değil. Çatlak denebilir daha çok."

Ürkekçe parmağını sargıya sürttü. "Neden gelmedin? Görüşürüz demiştik."

Anlaşılan oydu ki daha fazla bu durum yokmuş gibi yapmayacaktık. Yamuk sarılmış ikinci dalı da dudaklarıma götürdüm. İlk defa birisine söz vermiştim ve onu tutamamıştım.

"Canım istemedi. Daha güzel bir mesken buldum kendime. Orada sen gelip beni darlamıyorsun ve yalnız kalabiliyorum. Sülük gibi yapışan kimse yok." it ali, alışamazsın kimseye. Üç haftadır aklında ismi dönmemeliydi bile.

"Ali." dedi ve duraksadı. "Nasıl istiyorsan öyle olsun ama ben anlayabiliyorum. Konuşmak zorunda değilsin. Eğer gerçekten başka bir yer bulsaydın şuan burada olmazdın. Bulduysan ben de orayı bulurum ayrıca. Seni yalnız bırakmak gibi bir planım yok."

güldüm ve kulaklığı sertçe telefonun girişinden çektim. Şarkı benim yerime konuşurken Ömer'e bana verdiği boş vaatler için tip tip bakmaktan başka bir şey yapmadım.

"Bu yalnızlık içime işlemiş. Çıkartamazsın çünkü o senden eski. Bu yalnızlık içime işlemiş, çıkartamazsın çünkü o benden biri."

Kedi bacağımı yoğurmayı kesti. Şarkıyı dinlemek istercesine kulaklarını dikleştirmişti. "Pinhani..." dedi. "Çoğu şarkısı bana seni anımsatıyordu zaten."  

Kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım. Elli dokuz geçiyordu ve gitmek zorundaydım, yoksa balkabağına dönüşecektim.

Kediyi kucağına koyup ayaklandığımda saate bakıp 'Anladım.' diye mırıldandı. Şarkıyı çoktan kapatmış olmama rağmen gözlerime bakarak mırıldandı. "Tesadüfen tanıştık seninle, Uzun zamanda alışırız belki birbirimize."

Bir şey demeden uzaklaşırken yüzümde kocaman bir tebessüm vardı. Şarkıyı değiştirmişti. Alıştık birbirimize değil, alışırız belki demişti. Gerçekten geri zekalı birisiydi. Beni anlıyor ama kabullenmiyordu.

Sesi melekler kadar güzel bir geri zekalı. Biri şarkılarımı dillendirecek olsaydı, bu kişinin o olmasını isterdim. 

Hayır. Her neyse.

---------------------

800 kelime.. Acısını çıkarttım. Üni kantininde millet dedikodu yaparken açtım bunu yazıyorum tıkı tıkı

hahayyytttt



and i love him - bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin