Zaman bir su gibi akıyordu siz birini sevdiğinizde. İçinizde bir yerlerinizde varlığını korumak için çabalayan yalnızlık tohumu, sönmeyi öğreniyordu. En azından yontulmayı...
Ömerleyken hislerim hep karmaşıktı. Yıllardır sahip olduğum inanca da umutsuzluğa da gem vuran bir karmaşıklıktı bu. Duyguların hissetmek için çabalanması gereken şeyler olmadığını öğretiyordu bana. Kontrol edemeyeceğim ve üzerlerinde kurmak istediğim bu hakimiyet isteğinin sadece bir ilüzyondan ibaret olduğunu işliyordu. Bu güçlü bir şeydi, hayatımı ona adayıp kendimi ona bağlayabilmemi sağlayacak kadar güçlü bir şeydi. Fakat Ömer buna da müsaade etmezdi, gözlerine baktığımda kendimle barışıklığımı ve bağımsızlığımı elde edebilmem için varını yoğunu ortaya koyabilecek bir adam görüyordum.
Bu yüzden uyandığımızda ilk yaptığımız şey kahvaltı olmamıştı. Beni karşısına oturtmuş, yüzümü avuçlamış ve ona açık olmamı istediğini dile getirmişti. "Bu düzene devam etmek istiyor musun Ali? Ailene karşı ne hissediyorsun bilmiyorum ama... Yani, çözebiliriz. Zaten çalışıyorsun, hem çalışıyorsun hem okuyorsun. Beraber ayaklarımızın üzerinde durabiliriz kimseye bağlı olmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi? "
Bu ekonomide tek başıma, birikimsiz ve kafamı sokabileceğim dört duvarım olmadığında aldığım maaşın hiçbir işe yaramayacağını ona acımasızca vurgulamıştım. Kurduğum cümleleri tam anımsamıyordum şuan ama reşit bile olmayan liseli birinin yarı zamanlı çalışmasıyla ayakta kalmasının imkansızlığını vurgulamıştım.
Bana sunacağı şeyleri tahmin ediyordum ve onları kabul edemezdim. Burada onunla kalamazdım mesela, sorun küçücük kafede iki kişi yaşamamız olmazdı. Sorun kendimi abilerine karşı yük gibi hissetmem olurdu ve ben geçici bir süre için bile buna katlanamazdım.
Yine de... Ömer'in somyasında, odanın küçük bir bölümüne minder atmak suretiyle Ekim'e yaptığı yatakta aklım kalmıştı. Omzu da benim evim olabilirdi... Ciğerlerime dumanı doldurdum önümdeki kağıtlara bakarken. Kendimi eve atar atmaz babamın da olmamasını fırsat bilerek ona olan hislerimi yazmıştım. Evet, söyleyemezdim, dillendiremezdim ama o bilebilirdi.
Sevgili Ömer,
Üstünü Karalamıştım.
Sevgilim Ömer'e bir gün hazır hissettiğimde vermek suretiyle yanında geçirdiğim o geceden sonra yazılmıştır. Kullanacağım dile sakın gülme, hatta tebessüm dahi etme. Yazacağım şeyleri ciddi yazacağım. :>
Nereden başlayacağımı öncelikle bilmediğimi belirterek başlamalıyım. Sanırım daha ilk cümleden anlatım bozukluğu yaptım, her neyse. Bu kelime birleşik mi yazılıyordu? Birleşik değil aptal Ali, bitişik, her neyse...
Bir kaç ay öncesine kadar şu an hissetmekte olduğum, kalbimden başlayıp karnıma yayılan o sıcaklığa kavuşabilmek için kulaklıklarımı takar ve parkımızdaki salıncağın sol tarafına otururdum. (Karşıdan bakınca sağ, her neyse) Fakat şu an aptalca denebilecek bir şekilde bu satırları yazmaya çalışırken bile o sıcaklığı hissedebiliyorum. Duygularını yaşamasına izin verilen bir çocuk olmadım hiçbir zaman. Annem yaşarken bu konuda beni elinden geldiğince desteklese de onun için de erkek adam ağlamaz, karı gibi kahkaha atmazdı. Zaten babam varken duyguların söz almaya hakkı dahi olmazdı, ne kadar itaatkar ve sessizsen o kadar kabul görürdün. Görürsün.
Ben alışmıştım. Kurduğum duvarlarıma, sıvasını ellerimle yaptığım o duvarların arasında yaşamaya alışmıştım. Kendime özgür olabilmek için verdiğim o kısıtlı zaman beni motive tutuyordu belki de, bilmiyorum. Her gece o parkta, o salıncakta, dudaklarımın arasında sigarayla oturup şarkı dinlemek kendim olmamı sağlıyordu sanırım. Kendimi hiç kimseye açamadım çünkü ben. Bu yüzden arkadaşlık ilişkilerimi de sürdüremedim. Kendimi hep farklı hissettim, her şey yolunda gitse bile kendimi oraya ait hissetmedim. Aslında sana küçükken yaşadıklarımı da anlatmayı planlıyordum bu mektubu sana yazarken. Vazgeçtim. Beni anlaman için anadan üryan kendimi açmam gerekmiyor sanırım. Sen beni anlarsın, konuşmazken bile anladın.
Ne yaptın bana diye çok sorguluyorum bazen kendimi. Ben kendimi bu kadar geri tutmama rağmen sana bu kadar aşık olmamı sağlayacak ne yaptın bana? Hayatımın her anında olmanı isterken buluyorum kendimi. Bu bana aşırı imkansız geliyor. Kalkıp seninle yaşamak, sevmesem de tek ailem olan babamı geride bırakmak, hayalini kurduğum üniversiteden vazgeçmek belki de... Gerçi ben hayatımda boyunca hep düşündüm, çok düşündüm... Bu sefer bu kadar çok düşünmek istiyor muyum bilmiyorum bile. Belki ergenlik, belki cahillik ama elini tutmak ve siktir olup gitmek istiyorum. Gidersek ne yaparız, nerede kalırız, ne yeriz düşünmeden hatta reşit olmamı bile beklemeden... Babam beni arar mı acaba? Sanmıyorum, çok yok zaten reşit olmama, bunu da düşünmek istemiyorum. Sadece seninle olmak istiyorum. Günün birinde belki beni bırakacak olursan bile bunu istiyorum.
belki bir gün başarırız.
sen de istersen yani
her neyse
senin hakkında sevdiğim şeyleri de yazmak istiyorum çünkü gözlerine bakarak bunları söyleyebileceğimi zannetmiyorum. Öncelikle yeşil gözlerinden bahsetmek istiyorum sanırım. Fazla klişe gelebilir ama baktığımda sanki parıltılar görüyorum. Bana içerisinde periler olan bir ormandaymışız ve onlar da peri tozlarıymış gibi hissettiriyor. Gülüşünü de seviyorum ama bu konu hakkında cafcaflı kelimeler yazamıyorum. Sadece güzel gülüyorsun, pinhani şarkıları gibi. Ayrıca bana kahve yapışını da seviyorum sanırım. O önlüğü beline bağlayıp barın arkasına geçişin, heyecanlandığından olduğunu var saydığımdan sütü ısıtırken buharla elini yakışın... Sanırım aptal oluşunu da seviyorum. Aslında ikimizin kafesi olsa güzel olabilirdi, değil mi? Sen baristalık yapardın yine, ben de garsonluğumu ama bizim mekanımızda... Sanırım o zaman milletin içine sıçtığı masaları temizlemek de, küllükleri boşaltmak da zoruma gitmezdi. Belki de... Safak ve Cenk abi gibi olurduk. Çok kıskandım onları ama bir şey diyemedim. Kendi gibi olan insanları her gördüğümde çok kıskanıyorum zaten. Eminim Alkım ile Tuğkan abiyi görürsem de kıskanırım, o çok bahsettiğin arkadaş grubunla tanışırsam da... Sana da hiç diyemedim gerçi ama aşırı korkuyorum onlarla tanışmaya. Öcüler sanki, yiyecekler beni! Ya sevmezlerse Ömer, çok üzülürüm. Ki sevmezler, kitlenip konuşamayacağım çünkü. Her neyse...
Ekimi de çok seviyorum bu arada, iyi ki sahiplendin, teşekkür ederim.
seni de seviyorum.
Başka ne diyecektim ya... ne planlıyordum nereye geldim cidden, şaka giibi.
Ben kendimle çok çelişiyorum. Düşüncelerim sürekli değişiyor ve kendime karşı duyduğum içsel bi nefret var. Büyüdükçe ve bir şeyler yoluna girdikçe değişmesini umuyorum. Belirtmek istedim sadece.
Ve sanırım her şeyi siktir edip sana bunu bu gece vereceğim. Hazır hissetmeyi beklersem bir gün içimdeki umutsuzluk beni ele geçirir de bu nilgün marmaranın mektubu gibi olur diye korkmuyor değilim. Bir şeylere geç kalmak istemiyorum. Elimden geldiğince beni ele geçirmeye çalışan o içimdeki dengesizlikle savaşacağım bu saatten sonra. Kendimi sana daha çok açacağım.
Hayatımda olduğun, karşıma çıktığın için teşekkür ederim.
Sevgili Sevgilin, Ali Öztürk.
---------------------------
Selam, kaç aydır nerdeyim ben de bilmiyorum. Bahane sayılabilecek çok şey yaşadım ama onları siktir edin, aliyi içimde tam hissetmeden yazamıyorum. O yüzden beklettim.
Ve artık sırası geldi, panomdan kitabın playlistine ulaşabilirsiniz. Tüm şarkıları dikkatli dinleyin.
Susuz kalmayın, yeterli beslenin ve kendinizi sevin, ben sizleri tanımasam da sadece var olduğunuz için seviyorum sizleri.
yemin ederim sanıldığım kadar duygusuz ve ketum bir insan değilim, ben de tatlı olabiliyorum maviş biliyorum okuyorsun bu satırları :) bu bölüm senin içindi, kendine iyi bak.
Ayçıl kaçar,
<3
https://open.spotify.com/playlist/1jN1kcde1CxJVuBI8BQXwa?si=1215aa3ebb174f58
YOU ARE READING
and i love him - bxb
Short Story"Ömer, ismin gram sikimde değil. Kıt biri gibi gözüktüğün için normalde yapmadığımı yapıp anlatacağım. Günde kendime ayırdığım yarım saatim var. Burada ve tek. Seni istemiyorum, paylaşmak istemiyorum. Hele uyuz uyuz konuşmalarınla bir şeyler hissetm...