Adımlarımı hızlandırarak Park'a girdim. Dün söylediğim sözün altında eziliyordum. Denerim, denerim demek kolaydı. Fakat ben hayatı boyunca bir şeylerden kaçmış birisiydim. Ve verdiğim sözün altında kalma korkusu şimdi her yanımı sarıyordu.
Saat on buçuktu, işten bir saat erken çıkabilmeyi başarmıştım. Bu gün şanslıydım ve bırakılan bahşişin bir kısmıyla sigara alabilmiştim. Aslında bir şeyler yolunda gibi görünüyordu.
Kulaklığımı çıkardım, playlistte gezdirdim gözlerimi. İkinciye düşünmeden büyük ev avblukada- ihtimallerin heyecanına üzülüyorum'a tıkladım. Ellerim hafifçe titriyordu. Ömer gelmeden önce sakinleşmem ve bu melankoliyi üzerimden atmam lazımdı.
Git gellerimle onu zaten yıpratmıştım ve daha fazlasını yapmaya hakkım yoktu. Yanımda olmak isteyen ilk kişiydi.
Elimi çakmağın etrafına sardım ve hafifçe esen rüzgarın ateşi söndürmesine izin vermeden sigaramı yaktım. Son zamanlarda boğazımı sikip atan tütün yerine adamakıllı bir şeyler içtiğim için gözlerimi kapattım. Anı yaşamaya izin vermem lazımdı belki de.
Ama gerçekten ihtimallerin heyecanına üzülüyordum.
Tahmin edemezdiniz, kimse edemezdi. Ömer'in yanımda olmak istemesi tuhaftı ve bana bir sürü ihtimal kapısı aralıyordu. Belki diyordu bir tarafım, belki bu kadar sıkışmazsın bu yalnızlığa. Belki aralayabilir, seni çekip çıkartır ve sıkıca sarar. Belki gözlerini kapatınca huzurlu hissedebilirsin ilk defa birinin yanında. Tetikte hissetmeden, endişe duymadan birine güvenebilirsin. Belki de incinmezsin. Belki, belki belki....
"Kendimce bi' olayların içindeyim, içinizde. İhtimallerin heyecanına üzülüyorum. " mırıltım boğazımdaki düğümle sekteğe uğradı. Ağladı ağlayacak gibiydim. En ufak bir umut zerresi beni paramparça ediyordu, neydi sebebi bunun?
Canımın acımasına alışmam mıydı? İçinde bulunduğum sersefil durumun güvenli gelmeye başlaması mıydı?Yanağımdan süzülen ıslaklığı elimin tersiyle sildim fakat arkası kesilmiyordu. Uzun zamandır bastırdığım duygularım açığa çıkmış gibi hissediyordum. Minik bir hıçkırık kaçtı boğazımdan, bense titremeye devam eden ellerimle ikinci sigaramı yaktım.
Ömer'den hoşlanmıyordum. Ona karşı öyle bir duygu beslediğimi düşünmüyordum. Sevmek bana yabancı geliyordu. Sadece şarkılarda ve romanlarda olabilecek kadar yabancı... Onun da benden hoşlandığını düşünmüyordum. Yanımda olmak istiyordu, ben de izin veriyordum.
Titrek bir nefes verdim. Eğer normal bir çocuk olup ömerle tanışsaydım ne olurdu? Babamı daha az görmek, uğradığım sözlü ve fiziksel şiddeti azaltmak için evden kaçmıyor olsaydım?
Son senemi sadece sınav kaygısıyla geçirdiğimi düşündüm bir an ve bu beni kıkırdattı. İnanamıyorum, matematikten 30 net yapmışım! Bu istediğim üniversiteye yeterli değil bile! Tekrar kıkırdadım. Babam gelseydi sonra, saçımı sevseydi, çok çalıştın diyip önüme meyve tabağı koyardı.
Testlerim bitince Ömer'i arardım, müsaitsen parka gel şarkı dinleyelim derdim o zaman ona. Eğer endişelenmem gereken çok şey olmasaydı, başka bir insanı önceliğim yapabilecek konumda olsaydım... Arardım.
Sonra belki bir aşk şarkısı açardım, melankolik olmayanından. Gülerdi. Ekim'i severdik, bana oje sürerdi. Belki sakallarını ben traş ederdim onun. Gülüşerek birbirimize günümüzü anlatabilirdik o zaman.
Hangi ara yakıp bitirdiğimi anlamadığım üçüncü dalı parmaklarımla söndürüp beklemeden yenisini yaktım.
"Kaç oldu o Aliş? " dedi Ömer kendini yanımdaki salıncağa atarken.
"Hoşgeldin Ömer. "
"Açık alan dumanaltı olmuş anasını satayım, aralıksız mı içtin? Hem, erken gelmişsin. Bir şey olmadı değil mi? İyisin? "
Hafifçe tebessüm ettim. "İşim erken bitti biraz." daha fazlasını konuşasım yoktu. O gelene kadar melankolimi dağıtamamıştım, hem o da erken gelmişti zaten. Kulaklığın tekini uzattım ona. Taktı.
İç çekişini izledim dumanı içime çekerken. Yanımda kalacaksa alışmak zorundaydı. Bunca yıldır içinde yaşadığım durumun şak diye değişecek hali yoktu çünkü.
"Fazla düşündüğünü düşünüyorum. " diye mırıldandı.
"Belki de mecburumdur. " diye karşılık verdim
"Kendini açmanı bekliyorum sabırsızca. İçimden bir ses bunun çok uzun zaman alacağını söylüyor ama... "
"Öyle olacak muhtemelen. Hem ben adın hariç bir şeyi sorgulamadım bile şu ana kadar. Bence sen de sorgulama. "
Güldü, güzel gülüyordu. "Adımı da sorgulamadın ki, ben zorla söyledim. "
Güldüm. Gerçekten, içten bir şekilde güldüm bu dediğine. "Doğru."
"Beni öğrenmek ister miydin ki? "
"Bilmem." diye mırıldandım. Çok sorunlu bir hayatı olduğunu düşünmüyordum, çoğu konuda beni ablayabileceğini de düşünmüyordum. Özellikle onun hayatını merak etmemiştim çünkü eğer etseydim ona bağlanırmışım gibi geliyordu. İçini bilirsem vazgeçemezmişim gibi.
"Yarın... " dedi ve derin bir nefes aldı. "Yarım saatten fazla vaktimiz olabilir mi?"
Gözlerine baktım. "Olamaz muhtemelen."
Yüzü hemen asılıverdi. Onu üzmek bu kadar kolaydı işte. Kendimi ve durumumu zorlamadığımda üzülüyordu. Üzülmeye de devam edecekti.
"Pekala, o zaman sığdırmaya çalışırım. "
"Neyi? " diye mırıldandım.
"Beni öğrenmeni istiyorum. Kendini açmasan bile belki yanımda daha güvende hissedersin. "
"Ömer... " dedim bakışlarımı gözlerine çevirirken. "Yarın tam üç saatimiz olacak. Buradan alırsın beni artık nereye götürmeyi planlıyorsan. " Şarkıyı kapattım. Atabileceğim en büyük adımı atmıştım işte, söz verdiğim gibi.
Heyecanla gülümsedi. "Tamam! Bu bize yeter. "
Gülümsedim.
~~~~~~
Oldu mu bilmiyorum, açıkçası artık yazabildiğimi hissetmiyorum. Yazdığım şeyler güzellikten uzak ergen zırvaları gibi geliyor ve birilerinin okuması beni utandırıyor. Bunu bu kadar açık söylemek de beni üzüyor çünkü yazmayı öğrendiğim ilk andan beri yazmaya tutunmuş biriyim.
Beni hayata tutunduran şeyde bile iyi değilim, beceremiyorum. Bu yüzden tiksiniyorum ve bunun altında eziliyorum
İyi geceler
Ayçıl,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
and i love him - bxb
Short Story"Ömer, ismin gram sikimde değil. Kıt biri gibi gözüktüğün için normalde yapmadığımı yapıp anlatacağım. Günde kendime ayırdığım yarım saatim var. Burada ve tek. Seni istemiyorum, paylaşmak istemiyorum. Hele uyuz uyuz konuşmalarınla bir şeyler hissetm...