5

39 8 4
                                    

"Taehyun-ah"

"Hmmpf"

Birinin ismini söylemesi ile bilincim yerine gelmeye başladı. Ama uykuluydum ve uyanmamak için direnmeyi seçtim. Kafamı yastığa sertçe bastırıp kollarımı da kulaklarımın yanından geçirip başımın üstüne koydum. Zarif bir kıkırdama sesi duydum. Gyu'nun derin sesi gibi değildi. Uyku mahmuru bir şekilde gözlerimi hafifçe araladığımda karşımda bana bakan Lea Teyze ve Yeji'yi gördüm.

Bekle. Yeji?

Gözlerimi kırpıştırarak açtım ve karşımda bana gülümseyerek bakan bedenlere döndüm.

Gyu somurtarak bir bana bir Yeji'ye bakıyordu.

Yeji Beomgyu'nun kuzeniydi ve oldukça yakın bir yerde oturuyordu. Küçükken oyun oynadığımızda hep benimle takım olmak isterdi ve Gyu ile bu yüzden atışırlardı. Yeji'nin abisi Hyunjin Hyung ise benden 4 yaş kadar büyüktü ve 20'lerindeki genç adam küçükken o kadar drama queendi ki her oyunda bir olay mutlaka çıkartırdı. Gyu da onunla eş olmamak için her şeyi yapardı.

"Daegu'ya gelmişsiniz haber vermiyorsunuz ya! "

Yeji'nin sitemli sesi kulaklarımı doldurduğunda sırıttım.

"2 gün önce akşam geldim Yeji ve ev falan filan derken vakit olmadı. Gyu'ya da sürpriz oldu zaten"

Dedim. Gülümseyerek karşılık verip başını iki yana salladı. Küçükkende çok güzeldi, büyüyünce çok daha güzelleşmişti. Mahallede oyun oynamaya çıktığımızda bütün çocuklar hep Yeji ile oynamak isterdi ve sürekli teklifler alırdı.

Ellerimi yüzüme bastırıp saçlarımı da geriye doğru salladım. Tekrardan Yeji'ye dönerken kollarımı açtım oda gelip sarıldı. Kardeşim gibiydi Yeji. Gyu kadar samimi değildik ama çocukluğumun büyük bir kısmında rol almıştı.

"Hadi bakalım elinizi yüzünüzü yıkayın masaya! Yeji kahvaltı yapmışsın sanırım ama kahve ister misin? "

"Olur Teyze. Mutfakta yardım edeyim sana"

Benden ayrılıp gülümseyen ve Lea Teyze ile birlikte mutfağa geçen Yeji'nin arkasından ayağa kalkıp Gyu'ya göz kırparak banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı düzelttikten sonra banyodan çıktım. Direkt mutfağa ilerlediğimde herkesin çoktan masaya oturduğunu gördüm.

Sessiz bir kahvaltının ardından annemden aldığım telefon yüzünden erkenden kalkmak zorunda kaldım. Annemin ve üvey babamın nakliye işlerinde çıkan bir sorun yüzünden acilen çıkmaları gerekmişti o yüzden de evde durmam için beni çağırmışlardı.

Eve geldiğimde paspasın altına bırakılan anahtar ile içeri girdim. Direkt odama ilerlerken etrafı inceledim. Yeni taşındığımız için odalar hala biraz kalabalıktı, koliler her taraftaydı ve yerleştirilmesi gereken şeylerin dışında evde bir düzen de henüz sağlanmamıştı.

Seul'e bu kadar alıştıktan sonra Daegyu'ya geri dönmek farklı hissettiriyordu. Evet burada doğmuştum ama Seul'deki 2 katlı şirin villamızı ve arkadaşlarımı çok özlüyordum. Bir çoğu ile iletişimdeydim hala ama sonuçta uzaktaydık. Yanyana olmak gibi değildi telefondaki konuşmalarımız.

Ben yokken yeni alınan dolaplarda kurulmuş olmalıydı ki büyük parçaların karton kutuları boşaltılıp tek bir tarafa toplanmıştı.

Banyoya gidip temizlik suyu ve bez hazırlayıp aldım. Odama geri geçerken kulaklığımı da takıp son zamanlarda sık sık dinlediğim bir grup olan Chase Atlantic'in Heaven and Back şarkısını açtım. Yeni kurulmuş dolapları tek tek silip kuruladıktan sonra kolileri açıp kitaplarımı, figürlerimi ve diğer eşyalarımı yerleştirmeye başladım.

Birkaç koli anca kalmıştı ki çok yorulduğum için annemin yüksek ihtimalle dün gece nevresimlerini taktığı yatağıma oturdum. Odam az biraz şekil almaya başlamıştı ama yapılacak hala çok iş vardı. Boş kutuları, kolileri toplayıp kapının önüne koydum. Saate bir göz attıktan sonra telefonda gezinmeye başladım.

Kapıdan gelen kilit sesiyle irkilirken annemin ve üvey babamin sesleriyle hiç kımıldamadan gözlerimi kapattım.

"Tae? Nerdesin oğlum? "

Üvey babam bana bi kere bile babamın yokluğunu aratmamıştı, kendi öz oğlu gibi sevmişti her zaman. Ama ben kendi babama olan özlemim ve hala ona olan saygımdan ötürü onu o baba kalıbının içine koyamıyordum. Saygımı bozmazdım elbette ve ona hissettirmemek için çok çabaladım ama oda onca zaman sonrasında anlamıştı benim onu nasıl gördüğümü. Dahası anlayış gösterip bozuntuya vermemişti hiç, böyle sevmeye devam etmişti beni.

"Oğlum uyudun mu? " başımdaydı şimdi. Gözlerimi kırpmamak ve düzenli nefeslerimi bozmamak için çabaladım. Saçlarımda gezen elleri hissettim.

"John? Ah uyuya mı kalmış? Üzerine bir battaniye getireyim hemen! "

Annemin fısıldar tondaki aceleci sesine kıkırdadı.

"Kocaman oldun neredeyse annen hala bebekmişsin gibi davranıyor. Ah uyu bakalım koca bebek. "

Odaya giren annem üzerimi örttükten sonra ikisi beraber odadan çıktı. Kapanan kapı ile gözlerimi açıp derin bir nefes aldım.

Bir süre içerideki gülüşmelerini dinledikten sonra sessizce kalkıp çantamı hazırladım. Yarından itibaren burada okula başlıyordum ve 11.sınıf öğrencisi olarak gelmek demek çoktan birbiriyle kaynaşmış onlarca yargılayıcı ergenin arasına karışmak demekti.

İşim bitince kalkıp sanki yeni uyanmış gibi yanlarına geldim. Annem yemem içim bir şeyler hazırlayacağını söyleyerek mutfağa geçerken üvey babamda halletmesi gerekrn birkaç parça iş için evden çıktı.

Annemle bir şeyler yedikten sonra biraz sohbet ettik. Ev temizliğinde ona yardım ettim ve perdeleri astım. Kesinlikle en zor kısım buydu çünkü sürekli yukarı uyanmaktan kollarım kopacak sandım.

Evle işimizin bitmesine yakın oturup saçma evlilik dizilerinden biri hakkında alaylı bir sohbet ilerletirken üvey babamda eve geldi. Okul üniformamı almıştı. Beyaz yakalı bol bir tişört, koyu mavi pantolon, kravat ve isteğine göre giyebileceğin bir ceketten oluşuyordu forma.

Teşekkür edip kıyafetleri alıp yeni düzenlediğim dolabıma yerleştirdim. Biraz çizim yapmak için masaya oturdum. Yarın için çok gergindim. Bozuntuya vermemeye çalışıp kafamı masaya gömdüm ve bir şeyler karalamaya başladım...


.....








Fic öldü arkadaşlar bende öldüm.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 10 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

childhood love |Taegyu|Where stories live. Discover now