dokuzuncu sayfa | seyircilerim yeter

87 10 90
                                    

Güneşliği açık perdeden içeri giren tek ışık kaynağı aydı, yatak odaları arkaya baktığı için şehrin aydınlığı içeriyi doldurmuyordu. İki kişilik kocaman yatağa üç kişi sığmıştı, Lenore ortada, solunda Felix ve sağında da Jisung uzanıyordu. Felix derin bir uykudaydı, sırtını onlara dönmüş ve yorganı boğazına kadar çekmişti. Üşüyor olmalıydı. Lenore ise iki kişinin ortasında yatmaktan, onların ısısından terlediği için üzerini açmaya çalışıyor; bu yüzden Jisung'un da üzerinden yorganı atıyor ve onu üşütüyordu.

Titremeyle uyanan Jisung doğruldu, kısık gözlerle yanında kendisine dönmüş Lenore'a baktı. Kim bilir kaçıncı rüyasındaydı ve masum bir şekilde uyuyordu. Dirseklerinden güç alarak biraz durup onu izledi, yanakları yastığa bastırdığı için büzüşmüştü ve dudakları öne çıkmıştı. Yan yattığı için bel kıvrımını görüyor, üzerinden attığı yorgan tam kalçasında bittiği için nefes alıp verişini anlayabiliyordu. Uykusunun açıldığını hissetti ve derin bir nefes verdi.

"Neden yatıp uyumadın Jisung?" diye sordu kendi kendine, gözlerini ovalarken küçük bir sincaba benziyordu. Lenore'un üzerini örtüp yataktan kalktı. Gitmeden önce kızın bileğinden hiç çıkarmadığı, annesinin hediyesi olan kol saatine dokundu ve saatin dört olduğunu gördü. "Neden onu izlemek uykumu açtı?" gibi sözlerle Lenore'u kastederek kendine söven Jisung parmak uçlarında aşağı indi.

Ev karanlıkken korkunçtu; neyseki şehirden gelen ışıklar vardı. Açık mutfağa ilerledi ve bar sandalyelerinden birine yerleşti. Biraz tezgahı izlerken düşündü. "Ben tek kişilik yatakta uyuyabilirdim." dedi. "Ama bu sefer horladığımda Lenore beni dürtemeyecekti..." Lenore'un on dakikada bir üstünü açması önemli değilmiş, tek sorunu kendisinin horlamasıymış gibi, kafasını iki yana salladı ve düşüncelerinin savrulup gitmesini umdu. Uykusu açıldığından beri arkadaşını çok fazla düşündüğünü fark etti, onu boşvereceğine daha çok kafasına taktı ve uyurken ne kadar sevimli göründüğü aklına geldi.

"Fotoğrafını çekip yarın onunla dalga geçebilirim." dedi. Ancak vazgeçti çünkü karnının gurultusu bütün mutfağı doldurunca korkuyla irkildi. "Tam sırasıydı..." diyerek söylenirken dolapları kontrol etti. Atıştırmalık hiçbir şey yoktu. Ancak bir karton gördü, içi kahvaltılık gevrek doluydu. Gözleri parlayarak onu çıkardığında karnı tekrar guruldadı ve başının üzerinde bir ampul yandı.

Kendinden emin bir şekilde gevrekleri iki kâseye boşalttı, üzerine dolaptan aldığı sütü doldurdu ve mutfakta bırakıp üst kata çıktı. Kendi odalarına girdiğinde yüzüne çarpan sıcak ile mayışmıştı, herkesin sıcaklığına dayanamayıp yorganı tekmelemesi normaldi Lenore'un. Adını anmışken, Jisung kızın omzunu dürttü ve gözünü açana kadar ona baktı. Yavaşça uyanan Lenore'a gülümsedi ve onu kaldırdı. Hiçbir şeyden haberi yoktu kızın, tembel hareketlerle doğrulmuş ve Jisung'a meraklı ama ufak gözlerle bakmıştı.

"Benimle gel." diye fısıldamıştı Jisung yalnızca, Lenore için ise yeterliydi bu. Ona hemen güvenip yorgandan çıkardığı yalın ayaklarını parkeye uzatmış, soğukla geri çekmişti. Jisung yere doğru bakındığında kızın katlanmış çoraplarını görüp ona uzattı ve Lenore bir çırpıda onları giyip Jisung ile alt kata indi. Jisung için Lenore'a göz kulak olmak önemli bir unsurdu, nasılsa kız kendi kendine gayet iyi iş çıkarıyor ve yardım kabul etmiyordu.

"Ne oldu?" diye sordu Lenore fısıldayarak, Jisung kızın uyuduğu için sıcak olan parmaklarını, kanı kaynadığı için her zaman sıcak olan kendi parmaklarıyla birleştirdi ve onu yavaşça mutfağa çekti. İki kâse gevrek bekliyordu onları, Lenore kaşlarını kaldırdı. "Bu ne?"

"Gevrek yaptım."

"Acıktın mı?" diyebildi Lenore birkaç saniye sonra. Ne diyeceğini bilememişti. İçi ısınmıştı aslında, birinin onu gecenin dördünde gevrek yemek için uyandırması hoşuna gitmişti garip bir şekilde.

sunflowers still grow at night | han jisungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin